|
|
2019'da gökten ateş topu düsecek
|
Gök bilimcilerşecek , 1 Şubat 2019'da dünyaya çarpma ihtimali olan bir gökcismi keşfetti. Liverpool'daki John Moores Üniversitesi'nden Dr. Benny Peiser, ilk olarak 5 Temmuz gecesi New Mexico'daki gözlemevince saptanan 2002 NT7 katalog numaralı gökcisminin, dünya ile çarpışma ihtimali içeren rotada bulunduğunu söyledi. Peiser, parlaklığı göz önüne alındığında 2 kilometre genişliğinde olduğu tahmin edilen NT7'inin, dünyaya çarpma olasılığının yüzde 6 olduğunu belirtti. Araştırmacılar, güneşin çevresindeki dönüşünü 837 günde tamamlayan NT7'inin, 1 Şubat 2019'da dünyaya çarpma hızının saniyede 28 kilometreye ulaşacabileceğini, bu hızın bir kıtayı yok edecek seviyede olduğunu tahmin ediyor. (Kaynak: Akşam Gazetesi 25–07–2002)
|
ALLAH
HERKES İLE AYNI ANDA GÖRÜŞEBİLEN TEK SANATKÂR
Allah nurunu tamamlayacaktır. Bu konuya olan inancım, kesinlikle sonsuzdur ifadesini kullanamamamın tek nedeni, kesinliğin ALLAH’a mahsus bir durum olması gerekliliğindendir. Gerçek tamamen var olandır. Tamamen var olan, ancak göz ile görülemeyen gerçeklikler’de, hayatta yerlerini gerçek olarak almışlardır. Ancak insanoğlunun olguları ve algıları, bulunmuş olduğu çağ içerisindeki, mevcut sistem tarafından uyuşturulmuş ise, kişi yaşadığı hayat içerisinde, yalnızca gözünün gördüğü gerçekler ile hayatını paylaşır.
Hayatın yükü omuzlarımda.
Bilinmez miki hayat zaten yüktür nefsin avuçlarında.
Bazen sıradan bir insanım,
Bazen ise olmak istediklerim,
Çoğu zaman ise olamadıklarım mı acaba…
Çağın en büyük, en iyi organize olmuş ve en yayılımcı sektörü, müşterisi yalnızca nefis olan materyalizm’dir. İnsanın maddeyle tanışması, ihtiyacın hâsıl olması ile alakalıdır. İnsanın evrimi sürecinde, ihtiyaçlarda evrim değiştirmiştir. İhtiyaç dediğimiz şey, yaratılışın başlarında yalnızca hayatta kalabilmek için gerekli olan şeylere verilen bir isim iken, şu anki dönemde ihtiyaç kavramını sınırlamak mümkün değildir. Bu sınırlamanın yapılamamasının tek sebebi ise, çağın en büyük, en iyi organize olmuş ve en yayılımcı sektörü olan materyalizm’in nefsimizin ortaklığı ile görevini çok iyi sürdürüyor olmasıdır.
PARDON DÜNYA
Hakkında hiçbir fikrimizin bulunmadığı bir boşluk diyarından, mananın ve insanın başrollerini oynadığı bu diyara, zamanın xx.xx.xxxx olarak nitelendirilen kısmından, haberimiz ve inisiyatifimiz olmaksızın giriş yapmış olduğumuz, kaçınılmaz bir gerçektir. Örneğin şahsım için takdir edilen zaman dilimi xx.xx.xxxx dir. Bu tarihten önce nerede olduğuma, ya da bir şey olup olmadığıma dair hiçbir görüş belirtememekle birlikte, var oluşumda kendime ait projeler rol oynamamaktadır. Bu durum kendi iradem ile seçmiş olduğum bir şey değildir. Tasarımında ve var oluşunda hiçbir müdahalemin bulunmadığı bir yaşam alanında, yani Dünyada; tasarımı bana ait olmayan bir oluşumla, yine tasarımı bana ait olmayan bir düzen içerisinde, benim seçmediğim kıyafetimle, benim seçmediğim sesimle ve benim seçmediğim bir şekilde ne kadar ben olabilirim ki? Pardon dünya…
Hayatın herhangi bir anında, hayata pardon diyerek giriş yapan bir insanın, hayatın aynı o anında ya da farklı bir anda hayata pardon diyerek giriş yapan başka bir insana karşı bir üstünlüğü bulunmamaktadır. Çünkü onlar için henüz var olmak diye bir şey söz konusu bile değilken, yüce tasarımcılığı ile hayat veren Allah onları ayrı ayrı suretlerle vücuda getirip kendi takdir ettiği zaman dilimi içerisine özgür bırakmıştır. Kişi Dünyaya gelene kadar hatta bilincine hâkim olana kadar kendinde var olan hiçbir şeyde kendine ait bir planlama ve tasarının bulunamıyor olması, beraberinde aynı şartlarla Dünyaya gelmiş olan başka bir insan üzerinde de bir üstünlüğü olamayacağı mantığını ortaya koymaktadır.
ADIM İNSAN
Miktarını bilmediğim bir hayatı yaşıyor olmam cevaplanması gereken birçok soruyu da beraberinde getirdi. İşte bu sorular zihnimi kurcalıyor. Ben kimim? Neden buradayım? Bana bu kolu, bu bacağı, annemi, babamı ve algıladığım her şeyi kim verdi. ve neden bir gün bu verdiği şeyleri gelip benden alacak? İradem dışında bırakılmış olduğum bu yaşam alanında iradem dışında şekil bulmuş olan vücudumla, miktarını bilmediğim ömrüm ile ve tüm bu olanları algılamaya çalışan aklımla benden istenen şey nedir? Galiba süresini bilmediğim yaşantımın tamamını 24 saatlik dilimler içerisinde her bir günümü tüm bir ömür gibi yaşamam gerektiğini anlamak üzere buradayım. Bir gün içerisinde çok vaktim var, ta ki öbür güne kadar. Ancak öbür gün hakkında bir bilgim yok, Çünkü geleceği meçhul. Zaten gelmesi meçhul olan gün geldiğinde o gün bu gün olacak.
Her gün bir gün o bir gün de bugün. Adım insan.
Dünya yaşantısı, tesadüf denen şeyin aslında koca bir yalan olduğunu açıkça gösterebilen bir organizasyon ve bu organizasyonun kabul etsek de etmesek de bir yaratıcısı var. Yaşamış olduğum Dünyanın bir başıboşluk diyarı olmadığını idrak etmemi sağlayacak en önemli şey galiba değil, muhakkak din olgusudur. İsteyerek veya istemeyerek gelmiş olduğum bu diyardan yine bir gün isteyerek ya da, istemeyerek ayrılacağım. Bu durum bir zor koşma olarak gözükse bile biraz daha ince düşündüğümde aslında durumun öyle olmadığını açıkça fark edebiliyorum.
Evet, belki bir kısım insanlar; şöyle diyebilirler “Biz hiçbir şey değilken bizi bir şey haline getirip bize bir sürü şey veren, verdiği şeyleri sevmemizi ve onlara alışmamızı sağlayan güç, eğer bize bunları yalnızca vakti sayılı birkaç zaman için verdi ise ve yine bizi eski halimize döndürecek yani yine bizi hiçbir şey yapacaksa. O zaman bizde deriz ki, madem bizi eski halimize yani hiçliğe geri döndürecektin. Neden bizi vakti sınırlı bir zaman içerisinde varlıkla tanıştırdın. Eğer böyle yapmasaydın bizde alışmış olduğumuz hiçliğimizle hiçliğimize devam edecek, var olmanın ne demek olduğunu hiç bilmeyecek, var olmaya alışmayacak dolayısı ile yok olmaktan da korkmayacaktık. Çünkü biz zaten yoktuk. Sen sadist bir yaratıcı mısın ki bir kaşık balın ucunu ağzımıza değdiriyor, daha sonrada onu geri çekiyorsun.” Ancak durum bu söyledikleri gibi cereyan etmemektedir. Ölüm kesinlikle eski halimize geri dönüş yani yok oluş değildir. Aksine insan için en büyük dönüm noktası ve ebediyete başlangıçtır. Düşünün ki Dünya bir resim okulu bizler de ressamız. Yüce Allah hepimize birer kalem birer kâğıt birer adet de cetvel vermiş olsun. Kâğıdımız bize verilen ömür, kalemimiz aklımız ve irademiz, cetvelimiz ise din olgusudur. Ölümün gelmesi ile birlikte kalemimiz elimizden alınmış olacak ve yapmış olduğumuz resim ebedi hayattaki yerimizi tayin edecektir. Kalemini düzgün kullanamayan ressam nefsine yenik düşmüş demektir. Bu yüzden çizdiği resim ona güzel gözükse bile aslında çizmiş olduğu şey bir seraptır. Dolayısı ile kalemi düzgün kullanmayı öğrenemez ise yaşantısı boyunca yok olmaya mahkûm olan çizgilere sahip olacaktır. Kaleme çizgiyi düzgün çizdiren şey ise muhakkak ki cetveldir.
Cetvelsiz çizilen resim aslında bir seraptır. Ancak bu öyle bir seraptır ki onun serap olduğunu ancak cetvelini ve kalemini bir arada kullananlar görebilir. Hatta çoğu zaman cetvelsiz çizilen resimler cetvel ile çizilen resimlerden daha güzel olarak algılanabilir. Bu durum da bir seraptır. İşte materyalizm denen sistemin uygulamış olduğu yöntem budur. Materyalizm denen sistem. Maddeyi en akıl almaz şekillerde işleyerek insanoğluna seraplar göstermekte ve onu ziyan verici bir takasa zorlamaktadır. Bu takas karşılığında insanoğluna geçici dünyanın tüm oyuncakları vaat edilmekte, karşılığında ise kalemini ve cetvelini bırakması istenmektedir. Bu takasın ziyan verici bir alış veriş olduğu saf akıl yolu ile anlaşılmasına rağmen, nefsin şehveti bu alış verişi karlı olarak göstermektedir. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki nefs yalnızca seslenir. Sese doğru gidip gitmemek ise akla kalmıştır. Bu ziyan verici takası gerçekleştiren insanlar yalnızca yaradılış gayesinden uzaklaşmakla kalmayıp. Bu sistemin yani materyalizm’in bir parçası haline getirilmektedir. Bu durum neticesinde materyalizm’in kölesi haline gelmiş olan insan nefsi etkisini ve yetkisini yitirmiş olan akla şu görüşü savunmasını emreder. “ insanoğlu bir kere yaşar bir kere ölür. Gözümüzün gördüğü şey gerçek görmediği ise yalandır. Biz şu kısacık Dünya yaşantısında gözümüzün gördüğü şeyleri bilir ve pilimiz bitinceye kadar bunlardan faydalanırız. Dünya yaşantısı Dünyada yaşayan herkes için bir kereye mahsus kurulmuş ve herkes için ortalama yetmiş yıl ömrü olan bir lunaparktır ve bir daha lunapark kurulmayacaktır. Gözleri ile görmedikleri Allah, hesap günü, cennet, cehennem gibi şeylere inanıp materyalizm’in kurduğu lunaparkı terk edenler ise akılsızlardır”
Yukarıda ifade edilen görüşe sahip insanların ezici çoğunluğu, materyalist sistemin telkinleri ile nefsin kölesi durumuna gelmiş yaşayan organizmalardır. Bahsi geçen bu tür, insan olmanın gerekliliklerini algılayamamış ve tüm varlığının bir gün tekrar hayat bulmamacasına son bulacağına inanmış, bu sebepten dolayı nefsinin arzu ettiği her şeyi ömrü ve imkânları neticesinde yaşamaya koyulmuştur. Her şeyin yaratıcısı ve yarattığı her şeyi bir amaç’a hizmet etmesi için yaratan Yüce Allah, Dünya yaşantısını ve bu yaşantıya mana kazandıran insanoğlunu, yukarıda ifade ettiğimiz gibi bir amaç sahibi olsun diye yaratmamıştır. Her şeyin yaratıcısı olan Yüce Allah’ın vaat ettiği ve vakti belli olan, ancak vaktini yalnızca kendi bildiği o gün geldiğinde, Dünya yaşantısı sona erecek ve İlk insandan son insana kadar bu Dünya yaşantısını yaşamış her insan, kendi zamanının şartlarına ve ilahi emirlerine göre sorguya çekilecektir. Sorgu da bir amaca hizmet etmektedir. Hem de en büyük amaç’a, bu amaç insanoğlunun Dünya yaşantısındaki tercihleri doğrultusunda ilahi mahkemede hesap verip cezalandırılmasına ya da mükâfatlandırılmasına hizmet edecektir. Nefsinin kurbanı olan kişilerin zannettiği gibi hayat bir kerelik değil, hayatı sonsuzlaştırmak amacı ile Yüce Allahın insanlara lutfettiği sınav bir kereliktir.
MANADAN UZAK BİR DİN DÜŞÜNÜLEMEZ
Yüce Allah’ın peygamberler aracılığı ile bildirdiği, amacı insanoğlunun Dünya ve ahiretteki huzur ve saadetini temin etmek olan emir ve yasaklardan oluşan istikamet haritasına “DİN” adı verilir. Yüce Allah yaratmış olduğu insanoğlunu nefsi ile birlikte yaratmasına rağmen, hiçbir zaman onu nefsi ile başıboş bir halde bırakmamıştır. Nefsin kavimler halinde azgınlık gösterdiği ve saf aklın dalalete düştüğü her çağda yüce Allah dalalete düşen o kavim içerisinden aklına ve iradesine sahip Salih bir kulunu vesile ederek insanoğlunu düşmüş olduğu gaflet uykusundan uyandırmak için emir ve yasaklar göndermiştir. Mısır hükümdarı firavun himayesi altında bulunan bir kavme yani İsrail oğullarına baskı ve zulüm uygulamaktaydı. Bu durumdan rahatsız olan yüce Allah Mısırda Dünyaya getirdiği ve firavunun himayesine verdiği bir kulunu yani Hz. Musa’yı seçmiş ve onu firavuna bir uyarıcı olarak göndermiştir. Bir uyarının gerçekleşebilmesi için elçi ile uyarılması gereken arasında ortak bir köprünün kurulabilmesi gerekmektedir. Örneğin yüce Allah Mısır hükümdarı firavunu uyarmak için firavunla aynı lisanı paylaşan bir kulunu seçmiştir. Eğer yüce Allah firavuna uyarıcı olarak firavunun lisanını bilmeyen bir elçi seçmiş olsa idi, uyarının gerçekleşebilmesi için hem firavunun hem de elçinin lisanını bilen bir başka insana yani tercümana ihtiyaç duyulacaktı. Demekki uyarının gerçekleşebilmesi için uyarının, uyarılması gerekenin dili ile yapılması gerekmektedir. Zaten en doğru olanı da budur. Çünkü yüce Allah devamlı suretle bu yolu kullanmıştır. İbranice konuşan ve İbranice anlayan firavunu İbranice konuşan ve İbranice anlayan bir başka kulunun yani Hz. Musa’nın dili ile ikaz etmiştir.
“ Onlara iyice açıklasın diye her Resulü yalnız kendi kavminin dili ile gönderdik. Artık Allah dilediğini saptırır. Dilediğini de doğru yola iletir. Çünkü O, güç ve hikmet sahibidir.”
( İbrahim suresi 4. ayet )
Yüce Allah tarafından görevlendirilen bir başka elçi ise Hz. İsa’dır. Yüce Allah babasız olarak Dünyaya getirdiği Hz. İsa’ya henüz daha bebek iken kavmi ile konuşabilsin diye o kavmin dilini öğretmiştir. Yüce Allah Dünyaya gelen kız çocuklarını diri, diri toprağa gömen, haksız yere birbirlerini öldüren, kendi elleri ile yonttukları taşları ilah edinen bir kavmi yani Arapları da bulunmuş oldukları gaflet uykusundan uyandırmak, için onların dilini konuşan bir kulunu yani Hz. Muhammedi görevlendirmiştir. Peygamberler Allah tarafından gönderilen hükmü kulakları ile değil kalpleri ile işitirler çünkü vahi denen şey Allahın seslenişidir ancak Yüce Allahın Kulakla duyulabilecek bir sesi yoktur bu durum onu yaratılmışlarla bir tutar oysaki Yüce Allah her dil ile herkes ile aynı anda görüşebilen tek sanatkârdır.
De ki: "Her kim Cebrail'e düşman ise, bilsin ki o, Allah'ın izni ile Kur'an'ı; önceki kitapları doğrulayıcı, müminler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir."
( Bakara suresi 97. ayet )
Kısacası gönderilecek olan hüküm elçinin kalbine nakşedilir. Hz. Muhammed kalbine nakşedilen “ Allahın en büyük olduğu” mesajını dili ile“ Allahuekber” ifadesine çevirerek kavminin bu mesajı anlamasını sağlamıştır. Eğer Hz. Muhammet kalbine nakşedilen “ Allahın en büyük olduğu” mesajını kavmine karşı “God ıs the greatest” ifadesi ile dile getirecek olsa idi kavmi bu ifadeden hiç bir şey anlamayacaktı.
Bu bağlamda, Yüce Allah “ Allahın en büyük olduğu” ve Kuran ı Kerim içerisinde yer alan diğer bütün mesajları sadece Araplar anlasın diye göndermemiştir.
AHİR ZAMAN
Dünyanın ömrü bir zamana bağlıdır. Ancak bu zamanı bir tek Yüce Allah bilmektedir. Dünya ömrünün son zamanlarına “Ahir zaman” adı verilmektedir. Yüce Allahın Cebrail adı verilen melek aracılığı ile Hz. Muhammed’in kalbine nakşettiği 6236 ( Kuran ı Kerim içerisinde 6666 adet değil 6236 adet ayet bulunmaktadır.) adet mesajı Hz. Muhammed kendi lisanı olan Arapçayı kullanarak vahi kâtibine okumuş ve mesajın kayda geçmesini sağlamıştır. Kayda geçen 6236 adet mesajın Allahın takdir ettiği ve değiştirilmesi mümkün olmayan bir düzen içerisinde cem edilmesi ile ortaya çıkan yol haritasına ise Kuran ı Kerim adı verilmiştir. Kuran ı Kerim’in indirilmesi ile birlikte Dünya ömrünün son zamanlarını ifade eden ahir zaman başlamıştır. Kuran ı Kerim indirilişi itibari ile Dünyanın son anını yaşayacak son insana kadar herkese indirilmiş en büyük ve en son yol haritasıdır. Bu mantıktan hareketle her insana indirilmiş olan Kuran ı Kerimi her insan kendi lisanı ile algılamak zorundadır. Bunun aksi bir durumu savunmak yalnızca zaman kaybı olacaktır. Zaten bu konuda özellikle biz Türkler bir hayli zaman kaybetmiş durumdayız ve hala kaybetmeye devam ediyoruz.
Bir Alman Kuran ı Kerimi açıp okur ise okuduğu mesaj ona gönderilmiştir. Yani Kuran Almana konuşmaktadır. Aynı durum diğer milletlerden olan insanlar için de geçerlidir. Bu düşünceden hareket ile Kuran ı Kerim ilk olarak Arapça konuşan ve Arapça anlayan bir topluma bildirildiği için Kuran ı Kerim’in dili Arapçadır denmektedir. Bu doğru bir ifade şekli değildir. Eğer öyle olsa idi yüce Allah herkesi Arap olarak Dünyaya getirirdi. Dünyada ki her insan bu dili yani Arapçayı bilmemektedir. Oysaki Kuran ı Kerim tüm kavimlere ve tüm dillere indirilmiştir. Eğer Hz. Muhammed şu anda hayatta olsa idi ve kalbine nakşedilmiş bir mesajı Dünyadaki tüm kavimlere iletme görevini üzerine alsa idi kalbine nakşedilmiş olan mesajı her kavimin kendi diline çevirerek onlara iletirdi.
“ Ant olsun biz Kuranı düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu ?” ( Kamer suresi 17. ayet )
“ Ant olsun biz Kuranı düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu ?” ( Kamer suresi 22. ayet )
“ Ant olsun biz Kuranı düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu ?” ( Kamer suresi 32. ayet )
“ Ant olsun biz Kuranı düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu ?” ( Kamer suresi 40. ayet )
Farkındaysanız yukarıdaki dört adet ayet birbirinin tamamen aynısıdır. Yani Yüce Allah bir şeye dikkatimizi çekmek istemektedir! Yüce Allah birbirinin aynısı olan bu dört adet ayette Kuran’ın öğüt alınabilmesi için kolaylaştırıldığını belirtmektedir. Kuran ı Kerim zor mudur ki yüce Allah onu kolaylaştırma gereği duymuştur? Şimdi bu sorunun cevabını bulmaya çalışalım.
Yüce Allah Kuran ı Kerim’i tüm insanlara ancak öğüt olarak indirmiştir fakat Dünyadaki bütün insanlar aynı lisana sahip değildir. Dolayısıyla Arapça bir Kuran ı Kerim, Araplar haricindeki tüm milletlere zor, yani anlaşılmaz gelecektir. Bu ayeti okuyan bir Fransız’a yüce Allah “ Ant olsun biz Kuranı düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu ?” demektedir. Fransız da yüce Allah’a “ Ben varım Yüce Allah’ım Kuran’ı Düşünüp öğüt alayım diye nasıl kolaylaştırdın” diye soracak olduğunda yüce Allah Fransız’a şu ayeti kerime ile cevap vermektedir.
“Biz o Kuran ı senin dilinle kolaylaştırdık ki düşünüp öğüt alabilsinler.” ( Meryem suresi 97. ayet )
Kimileri bu ayet içerisindeki “senin dilinle” ifadesinin Hz. Muhammed’in şahsını ifade ettiği için kolaylaştırma işleminin Hz. Muhammed’in dili olan Arapça ile gerçekleştirilmiş olduğunu savunarak Kuran ı Kerim’in dilinin Arapça olduğu sonucuna varabilirler. Ancak düşünme tarzındaki eksikliklerden dolayı varılan sonuç kesinlikle yanlış olacaktır. Şöyleki; Yüce Allah Kuran ı Kerim’i düşünüp öğüt alınabilmesi için okuyacak kişinin dili ile kolaylaştırmıştır. Çünkü Kuran ı Kerim tüm insanları kapsayan bir tebliğ’dir. Yüce Allah bu tebliği gerçekleştirirken dilden dile metodunu kullanmıştır. Evet, Kuran ı Kerim’in ulaştığı ilk dil Hz. Muhammed’tir. Dolayısı ile tebliğin başlayabilmesi için Kuran ı Kerim’in ilk olarak Hz. Muhammed’in dili ile kolaylaştırılması gerekmektedir. Tebliğin devam edebilmesi için ise yapılması gereken iki şey vardır. Ya tüm Dünyaya Arapçayı öğretmek ya da Kuran ı Kerim’i diğer dillere kolaylaştırmak. Bu seçeneklerin hangisinin daha doğru ve daha kolay olduğu ise ortadadır. Sonuç olarak Kuran ı Kerim ilk olarak Hz. Muhammed’e son olarak ise herkese indirilmiştir. Örneğin şu an bir millete ilahi bir kitap inse ve bu milletin görevi bu ilahi kitabı tüm Dünya milletlerine bildirmek olsa. Dünyanın ömrünün sonuna da bir hafta kalmış olsa. Bir haftada bu ilahi kitabı diğer milletlerin diline tercüme etmek mi kolay? yoksa bir haftada tüm dünyaya bu ilahi kitabın indiği milletin lisanını öğretmek mümkün mü?
Eğer Kuran’ın dili Arapçadır dersek bu dili bilmeyen diğer tüm insanları Kuran ı Kerim’in ilahi hükmünün dışına itmiş oluruz. Oysaki yüce Allah Kuran ı Kerim’i bütün alemlere öğüt olarak indirmiştir.
“ Bu ancak âlemler için bir öğüttür.” ( Sad suresi 87. ayet )
Velhasıl Kuran ı Kerim’in lisanı değil orijinal metni Arapçadır. Kuran’ı kerimin dili ise anladıkçadır. Diğer bir deyişle hiçbir Arapça ifade anlaşılmadıkça ve öğüt alınamadıkça okuyan için Kuran ı Kerim olamaz.
MODELDEN UZAK BİR UYGULAMA
Amacı insanoğlunu kurtuluşa ulaştırmak olan en son istikamet haritasının, yani Kuran ı Kerim’in en iyi uygulayıcısı Hz. Muhammed’tir. Dolayısı ile Yüce Allah Hz. Muhammed’in Kuran ı Kerim ile bütünleşmiş olan yaşantısını bizler için örnek model kılmıştır. Ve modele olan bağlılığa da sünnete bağlanmak adı verilmiştir. Yani onun gibi olmak.
ONUN GİBİMİYİZ?
Her insan bir anneye bir de babaya sahip olarak Dünyaya gelir. Türkiye de yaşayan ve Türk olan bir anne babanın Dünyaya gelen evlatları da Türk olarak Dünyaya gelir, anne ve babasının konuştuğu dili yani Türkçeyi öğrenerek kendisini bu dil ile ifade etmeye başlar ve ancak bu dilin kullanıldığı ifadeleri anlayabilir. Başlangıçta bu durumu değiştirmek mümkün olmadığı gibi tercih hakkı da Dünyaya gelene ait değildir. Kısacası Dünyaya gelen her insan kendine verilene razı olmak durumundadır. Yüce Allah Hz. Muhammed’i Arabistan da Arap bir anne babanın evladı olarak Dünyaya getirmiştir. Dolayısı ile Hz. Muhammed kavminin ve ailesinin dili olan Arapçayı öğrenmiştir. Yaşantısı boyunca kendini ifade edebildiği ve ifadeleri anlayabildiği tek dil Arapça olmuştur.
Hz. Muhammed yaşantısı boyunca kendisine verilen her şeye razı olmuştur. Arabistan da Dünyaya gelmiş olması ve Arapça konuşuyor olması onu hiçbir zaman rahatsız etmemiştir. Aksine bu durumun yüce Allahın takdiri olduğunu çok iyi idrak etmiş, kalbinde var olan Allah aşkını ve saygısını kendisine verilmiş olan Arapça lisanı kullanarak dile getirmiş ve hayatı boyunca Allahın ona verdiği bu dil ile amel etmiştir. Yani anlamını bilmediği bir dile yönelmemiştir. Allah’ı kendi dili ile övmüş, Allahtan kendi dili ile af dilemiş, namazı kendi dili ile kılmış, namazda iken ne dediğini bilmiş, Kuran’ı kendi dili ile okumuş ve okuduğunu anlamış, dolayısı ile Kuran ı Kerim ona öğüt olmuştur.
1-Hz. Muhammed yaşantısının tamamını sadece kendi dili ile amel ederek yaşamıştır. Siz de onun gibi yapıp kendi dilinizle mi amel ediyorsunuz?
Cevap: Yaşantımın tamamını kendi dilim ile amel ederek yaşamıyorum. Çünkü konuşurken ve okurken ne dediğimi bilmediğim bir dilim daha var yani Arapça.
2-Hz. Muhammed kendi dili ile Kuran okurdu. Sizde onun gibi yapıp kendi dilinizle mi Kuran okuyorsunuz?
Cevap: Kuran’ı kendi dilim ile değil anlamını bilmediğim dilim ile yani Arapça ile okuyorum.
3-Hz. Muhammed Kuran okuduğunda okuduğu şeyi anlıyordu. Sizde Kuran okuduğunuzda okuduğunuz şeyi anlıyor musunuz?
Cevap: Kuran okurken okuduğumu anlamıyorum. Çünkü anlamını bilmediğim dilim ile yani Arapça okuyorum.
4-Hz. Muhammed Kuran okuduğunda öğüt alıyordu. Sizde Kuran okuduğunuzda öğüt alabiliyor musunuz?
Cevap: Kuran okuduğumda öğüt alamıyorum çünkü okuduğum şeyi anlamıyorum.
5-Hz. Muhammed Kuran okuduğunda onu dinleyenler öğüt alıyordu. Siz Kuran okuduğunuzda sizi dinleyenler öğüt alabiliyor mu?
Cevap: Beni dinleyenler dinledikleri şeyi anlamadıkları için yalnızca güzel ses, tecvit ve kıraat dinliyorlar. Dolayısı ile öğüt alamıyorlar. Yalnızca manevi bir müzikal haz yaşıyorlar.
6-Hz. Muhammed namazın Yüce Allah’ı övmek ve onu yüceltmek adına gerçekleştirilen bir kulluk görevi olduğunu biliyordu. Sizde namazın Yüce Allah’ı övmek ve onu yüceltmek adına gerçekleştirilen bir kulluk görevi olduğunu biliyor musunuz?
Cevap: Bildiğimi zannediyorum.
7-Hz. Muhammed namazında Yüce Allah’ı överek ve onu yücelterek kulluk görevini hakkı ile yerine getiriyordu. Sizde namazınızda Yüce Allah’ı överek ve onu yücelterek kulluk görevinizi hakkı ile yerine getirebiliyor musunuz?
Cevap: Getirdiğimi zannediyorum.
8-Hz. Muhammed ne dediğini bilerek namaz kılıyordu. Sizde ne dediğinizi bilerek mi namaz kılıyorsunuz?
Cevap: Namazın sonunda Allahtan istediğim şeylerin dışında pek bildiğim bir şey yok. Ama çok güzel Ayet-el Kürsü okurum.
9-Hz. Muhammed kendi dili ile namaz kılıyordu. Sizde kendi dilinizle mi namaz kılıyorsunuz?
Cevap: Hayır. Ben bilmediğim dilim ile namaz kılıyorum yani Arapça.
Sonuç: Yukarıda ifade edilen dokuz şeyi onun gibi yapmayıp. Yalnızca Arapça ses çıkararak onun gibi olduğumu zannediyorum. Bunu zannetmekte de inat ediyorum. Çünkü onlardanım.
“ Onlara Allah’a ve Resule gelin denildiği vakit babalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor olsalar bile mi onlara uyacaklar.” ( Maide suresi 104. Ayet )
YANLIŞ BİR UYGULAMA
Türkçeden başka bir dil bilmememe rağmen ailem bir gün bana İngilizce bir kitap hediye etti. Onlara İngilizce bilmediğimi bildikleri halde neden bana bu kitabı hediye ettiklerini sorduğumda. Bu dilin evrensel bir dil olduğunu bu yüzden bu dili öğrenmem gerektiğini bildirdiler. Ailemin söylediği gibi, hediye ettikleri kitabı okuyabilmem için, İngilizceyi öğrenmem gerekiyordu. Ailemin kararı üzerine, Türk bir İngilizce hocasından ders almaya başladım. Haftanın belirli günleri, belirli birkaç saat hocamla bir araya geliyor ve bu dili öğrenmeye çalışıyordum. İlk olarak İngiliz dilinin yapısını öğrendim. Daha sonra İngilizce kelimeleri yazmasını öğrendim. Bu o kadar da zor olmadı. Çünkü İngilizce sözcükler Latin alfabesi ile yazılıyor. Yani bütün harfler tanıdık. Daha sonrada, iki yıl boyunca İngilizce sözcüklerimi de çoğaltarak, şu anda okuduğumu anlayabilecek seviyeye geldim. Ailemin, bilmediğim bir lisan ile yazılmış olan bir kitabı, bana hediye etmesi ile başlayan ve bu gün ana dilimin dışında bir dili daha anlayabilmeme kadar olan yolculukta, herkes üstüne düşen görevi en akıllıca şekilde yerine getirmişti. Ailem bu dili öğrenebilmem için bir hoca tutmuştu. Bu hoca da bu dili bana öğretmiş ve bu dili anlayabilmemi sağlamıştı.
Türkçeden ve İngilizceden başka dil bilmememe rağmen, ailem bir gün bana Arapça bir kitap hediye etti. Onlara Arapça bilmediğimi bildikleri halde, neden bana bu kitabı hediye ettiklerini sorduğumda. Bu kitabın sadece bana değil, tüm insanlara yüce Allah tarafından hediye edildiğini ve bu kitabın Allahın sözü olduğunu söylediler. Verdikleri cevabın sonunda, çıkacağım yolculuğu tahmin ettiğimi sanmıştım. Ama yanılmışım.
Ailemin söylediği gibi, hediye ettikleri kitabı okuyabilmem için, Arapçayı öğrenmem gerekiyordu. Ailemin kararı üzerine, Türk bir imamdan birkaç arkadaş haftanın belirli günleri, camiye giderek Arapçayı öğrenmeye başladık. Yapısı vardır muhakkak ama ilk olarak bu dilin yapısını değil harflerini öğrendim. Çünkü: Arap alfabesi farklı 29 adet harfe sahipti örneğin bir bayan ismi olan “elif” harfi “e” sesini karşılıyordu. “Şın” harfi “ş” sesini karşılıyordu. “Elif” “Şın”’a vurduğunda “eş” sesi çıkıyor. “Şın”’a vurmadan okunduğunda “e,ş” olarak okunuyordu. Harflerden sonra harfleri birleştirerek okumayı öğrendim. daha sonra tecvit ve kıraat denilen usulleri öğrendim sesimin de çok güzel olduğunu söylüyorlar. Ama hala okuduğum şeylerin manasını bilmiyorum. Ben nasıl Arapça öğreniyorum? Benim gibi birçok çocuk Kuran ı Kerim’i öğreneceğim diye her yaz camiye gidiyor. Ve Yüce Allahın güzel öğütleri yerine hiçbir zaman okurken manasını bilmeyecekleri şeyleri okuyabilmek için bunu yapıyorlar. Ancak birçok kişide Arapça eğitimde ki bu usulsüzlüğe göz yumuyor. Anadilin dışında öğrenilmek istenen bir dili, dilin manasını öğretmeden sadece alfabesini öğreterek öğretebileceklerini savunuyorlar ve bizlerde yıllardır bu şekilde bir eğitim ile Kuran okuduğumuzu zannediyoruz. Unutulmamalıdır ki anlamadan okunan hiçbir şey okunmuş sayılamaz. Çünkü öğüt alınamaz.
“ Bu ancak âlemler için bir öğüttür.” ( Sad suresi 87. ayet )
Hemen, hemen her Müslüman Ayet- el kürsü’yü bilir. Bilmeyende ayet- el kürsü diye bir şey olduğunu bilir. Ayet- el kürsü Kuran ı Kerim’in 6236 adet ayetinden biridir. Bakara suresinin 255. ayeti olan ayet- el kürsü’nün herkes tarafından bilinmesinin nedeni Hz. Muhammed’in bu ayeti devamlı suretle özellikle her namazında okuyor olmasıdır.
“Allahu la ilahe illa huvel hayy’ül kayyum la te huzuhu sinetün vela nevm lehu ma fiys semavati ve ma fiyl ard men zelleziy yeşfeu ındehu illa bi iznih ya lemu ma beyne eydiyhim ve ma halfehüm vela yuhıytune bişey’in min ilmihi illa bi ma şa vesia kürsiyyühüs semavati vel ard ve la yeıduhü hıfzıhüma ve huvel aliyyül aziy’m.”
Yukarıdaki paragrafta yüce Allah’ın on bir adet sıfatı yer almaktadır. Hz Muhammed Ayet- el kürsü’yü yukarıdaki şekilde okurdu. Ve okurken gırtlağından çıkan sesler hava boşluğuna karışırken o sesin taşıdığı manayı afiyet ile kalbine indirirdi. Peki siz Ayet- el kürsü’yü okurken ağzınızdan çıkan seslerin kalbinize bıraktığı bir şey var mı? Yoksa buyurun afiyet olsun!
1- Allah öyle bir Allah’tır ki kendinden başka bir ilah yoktur.
2-O ezeli ve ebedi hayatı ile kendiliğinden diridir.
3-Zatı ve kemaliyle mahlûkatın bütün işlerinde hâkim ve kaimdir.
4-Onu ne bir dalgınlık ne de bir uyku tutmaz.
5-Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onundur.
6-Onun izni olmadıkça katında kimse şefaat edemez.
7-O bütün varlıkların önlerinde ve arkalarındaki gizli ve aşikâr her şeylerini bilir.
8-Onlar ise Allah’ın ilminden ancak onun dilediği kadarını kavrayabilirler
9-Onun saltanatı gökleri ve yeri kaplamıştır.
10-Bunları korumak ve gözetlemek ona zor gelmez.
11-O çok yüce, çok büyüktür.
Yemişin kendinden haberi olmayan kobuğunu yemişin aslı sanarmış
Şimdi kendinize bir sorun. Yüce Allah karşısında ne dediğini bilen bir kul mu ister, ne dediğini bilmeyen mi?
MUCİZE
Yüce Allah uyarının kendinden geldiğinin anlaşılabilmesi için, uyarıcı olarak görevlendirdiği elçilerini mucizeler ile desteklemiştir. Yüce Allah’ın mucizeler ile desteklediği son üç peygamberin ilki Hz. Musa’dır. Hz. Musa ya verilen en önemli mucize ise asasıdır. Hz. Musa’nın asası ile gerçekleştirdiği mucizeler Tevrat’ta şu şekilde anlatılmaktadır. Ancak daha önce Tevrat ve İncil hakkında bir açıklamada bulunalım.
Tevrat ve İncil hakkında genel bir yanılgı vardır. Çünkü çoğu kişi Pentateuch'u (Eski Ahit’in ilk beş kitabı) Tevrat, Gospel'i (Yeni Ahit’in ilk dört kitabı) ise İncil olarak kabul eder. Bu yanlış anlama vahyin kendisinden şüpheler uyandırır ve şöyle bir soru akla gelebilir: "Bu kitaplar gerçekten Allah'ın kelamı mı? Kuran ı Kerim gerçekten bunların içindekileri tasdik mi ediyor?" Aslında Kuran'ın tasdik ettiği Tevrat, Pentateuch'un kendisi değildir; fakat O'nun içine serpiştirilmiştir. Aynı şekilde İncil de "Dört Gospel" değildir, fakat bu kitaplarda muhtevidir.
Tevrat, Hz. Musa'ya kırk yıl süren peygamberliği müddetince verilen emir ve öğütlerden oluşur. Taş tabletlere kazınmış olan ve Tur Dağı'nda Hz. Musa’ya verilen On Emir de bunların içindedir. Geri kalan emir ve öğütleri ise Hz. Musa kendisi yazdırmıştır. Daha sonra on iki İsrail kabilesinin (sıbt) her birine, rehberlik etmesi için Tevrat'ın bir kopyasını vermiştir. Bir kopyası da dikkatle korunması için Levi'lere verilmiş ve taş tabletlerle birlikte Tabut'ta (On Emir'in muhafaza edildiği sandık) muhafaza edilmiştir. Bu Tevrat, Kudüs'ün ilk yakılıp yıkılmasına kadar tam bir kitap olarak kalmıştır. Fakat zamanla İsrail oğulları bu Kitaba o denli ilgisiz, anlayışsız ve aldırmaz bir hale geldiler ki, Yoşiya'nın krallığı zamanında Süleyman Tapınağı tamir edilirken, baş kâhin Hilkiya O'nu şans eseri buldu; fakat O'nun Tevrat olduğunu anlayamadı. O'nun sadece bir kanun kitabı olduğunu düşündü ve Kitabı krallık yazmanına antika bir eser olarak verdi. Bir sonraki, O'nu Kral Yoşiya'ya iletti. Kitap okununca Yoşiya elbiselerini yırttı ve Hilkiya ile diğerlerine Kitabın içindekiler hakkında Rabbe danışmalarını emretti. (II Krallar, 22:8-13).
Nebukadanazor'un Kudüs'ü yağmalayıp Süleyman Tapınağını yıktığı dönemde, İsrail oğulları’nın durumu işte böyleydi. Bu şekilde uzun yıllardan beri bir köşede unutulmuş Tevrat'ın son kopyalarını da ebediyen kaybetmiş oldular.
İsrail oğulları, Bâbil’deki sürgünden ülkeleri Kudüs'e geri dönüp tapınağı tekrar yaptıklarında Ezra, Eski Ahit’i derledi. Ezra, halkının ileri gelen bazı adamlarını topladı ve onların yardımıyla şimdi Kitabı Mukaddes'in ilk 17 kitabını oluşturan İsrail oğulları’nın tüm tarihini yazdı. Bunlardan Çıkış (Eski Ahit’in ikinci kitabı Çev.) Leviller (Eski Ahit–3. kitap) , Sayılar (Eski Ahit–4. Kitap) , Tesniye (Eski Ahit–5. Kitap) Hz. Musa'nın hayatını anlatır. Ezra ve yardımcılarının bulup vahyin kronolojik düzenini göz önünde bulundurarak uygun yerlere yerleştirdikleri asıl Tevrat ayetlerini de içerir. Asıl Tevrat, Hz. Musa'nın hayat hikâyesi içine serpiştirilmiş bulunan ayetlerden oluşur ve bugün bile onları diğerlerinden ayırıp Musa'nın "Rabbiniz Allah diyor ki," dediği yerde asıl Tevrat başlar ve hayat hikâyesi yeniden başladığında Tevrat'ın o bölümü biter. Kitabı Mukaddes'in yazarı buralara açıklama ve yorum mahiyetinde bazı şeyler eklemiştir. Sıradan okuyucu işte bu yorumlardan asıl Tevrat'ı ayırt etmede yanılgıya düşer. Bununla birlikte İlâhî Kitapların mahiyetini iyi bilenler, bir dereceye kadar bu yorumla, vahyolunan ayetleri ayırt edebilirler.
Kuran'a göre sadece Pentateuch'un içine serpiştirilen bu bölümleri gerçek Tevrat'tır ve Kuran sadece bu bölümleri tasdik eder. Bu ayetleri derleyip Kuran'la karşılaştırarak sınayabiliriz. Orada veya burada ayrıntılarda bazı farklılıklarla karşılaşılabilir; fakat iki kitabın ana öğretilerinde en ufak bir farklılık bile yoktur. Bugün bile bu iki Kitabın aynı kaynaktan geldiği açıkça görülebilir.
Siz bir kitap uyduracak olsanız daha önce uydurulmuş bir kitaptan mı kopya çekersiniz? Böyle bir şey mümkün olmayacağı için Kuran ı Kerimin Yüce Allahın değişmez kelamı ve kendinden önceki Kitapları da tasdik edici bir kitap olduğu açıktır.
Aynı şekilde, İncil de Hz. İsa'nın hayatının son birkaç yılı boyunca sarf ettiği, vahyolunan sözler ve konulardan oluşur.
Bu sözlerin Hz. İsa'nın hayatı esnasında derlenip kaydedildiğinden emin olamayız. Moffat, Kitabı Mukaddes tercümesine yazdığı önsözde şöyle diyor: "İsa hiçbir şey yazmadı ve bir müddet için havarileri de Onunla ilgili hiçbir kayıt tutma ihtiyacı duymadılar. O halde tarihte İsa ile ilgili bize ulaşan bilgiler Filistinli ilk havarilerin sözlerine ve derlemelerine dayanıyor. Bunların ne zaman yazıya geçirildiğini söyleyemeyiz. Fakat en azından onlardan bir tanesi her halde yaklaşık M.S. 50 yıllarında yazılı halde mevcut idi. Her ne ise, ölümünden yıllar sonra Hz. İsa'nın hikâyeleri dört İncil (Gospel) şeklinde derlendiği zaman (Markos'un tertiplendiği zaman, ilki M.S. 65–67 yıllarında düzenlenmiştir) , O'nun bazı yazılı veya ezberde kalan sözleri, tarihsel sıralamaya göre uygun yerlere konulmuştur. Yani ilk dört Gospel'in İncil olmadığı, yani Hz. İsa'nın söz ve rivayetlerinden oluşmadığı, fakat onları içerdiği çok açıktır.
Yazarların eserlerinde Hz. İsa'nın sözlerini diğerlerinden ayırmak için tek bir aracımız var: Yazarların "İsa şunu söyledi ve öğretti" dediği yerlerde İncil başlar ve hikâyeye geri döndüklerinde İncil biter. Kuran'a göre sadece bu bölümler İncil'dir ve Kuran sadece bu bölümleri tasdik eder. Eğer bu bölümler derlenir ve Kuran'la karşılaştırılırsa, ikisi arasında ciddî bir fark görülmez. Eğer bazı ufak farklılıklar varmış gibi görünüyorsa, bunlar da ön yargısız bir düşünce sonucunda ortadan kaldırılabilir.
Şimdi Hz. Musa’nın asası ile gösterdiği mucizeleri Tevrat’ta ki şekli ile özet olarak görebiliriz.
ASANIN YILAN OLUŞU
Rab onu yere at dedi. Musa değneğini yere atınca değnek yılan oldu. Musa yılandan kaçtı.
(Tevrat - Mısırdan çıkış)
ASANIN SULARI KANA BULAMASI
Musa ile Harun Rabbin buyurduğu gibi yaptılar. Harun Firavunla görevlilerinin gözü önünde değneğini kaldırıp ırmağın sularına vurdu. Bütün sular kan’a dönüştü. Irmakta ki balıklar öldü ırmak kokmaya başladı. Mısırlılar ırmağın suyunu içemez oldular. Mısır’ın her yerinde kan vardı. Mısırlı büyücüler de kendi büyüleri ile aynı şeyi yaptılar. Rabbin söylediği gibi Firavun inat etti ve Musa ile Harun’u dinlemedi.
(Tevrat - Mısırdan çıkış)
ASA İLE MISIRI KURBAĞALAR İSTİLA EDİYOR
Böylece Harun elini Mısırın suları üzerine uzattı; Kurbağalar çıkıp Mısır’ı kapladı. Ancak büyücüler de büyüleri ile aynı şeyi yaptılar ve ülkeye kurbağaları saldılar. Firavun Musa ile Harun’u çağırtıp, “ Rabbe dua edin benim ve halkımın üzerinden kurbağaları uzaklaştırsın” dedi. “ o zaman halkınızı Rabbe kurban kessinler diye salıvereceğim.”
(Tevrat - Mısırdan çıkış)
ASA İLE MISIRI SİVRİSİNEK İSTİLA EDİYOR.
Rab Musa’ya şöyle dedi: Harun’a deki, “Değneğini uzatıp yere vur, yerde ki toz sivrisineğe dönüşsün, bütün Mısır’ı kaplasın.” Öyle yaptılar Harun elinde ki değneği uzatıp yere vurunca, insanlarla hayvanların üzerine sivrisinekler üşüştü.
(Tevrat - Mısırdan çıkış)
ASA MISIRA DOLU YAĞDIRIYOR
Rab Musa’ya, “Elini göğe doğru uzat” dedi. “Mısır’ın her yerine, insanların, hayvanların, kırda ki bütün bitkilerin üzerine dolu yağsın.” Musa değneğini göğe doğru uzatınca Rab gök gürlemeleri ve dolu gönderdi. Yıldırım düştü rab mısır’a dolu yağdırdı. Şiddetli dolu yağıyor, sürekli şimşek çakıyordu. Mısır, Mısır olalı böyle bir dolu görmemişti. Dolu Mısır’da insandan hayvan’a dek kırdaki her şeyi, bütün bitkileri mahvetti, bütün ağaçları kırdı. Yalnız İsraillilerin yaşadığı Goşen bölgesine dolu düşmedi.
(Tevrat - Mısırdan çıkış)
ASA İLE MISIR’I ÇEKİRGELER İSTİLA EDİYOR
Rab Musa’ya, “ Elini Mısır’ın üzerine uzat” dedi, “Çekirge yağsın, ülkenin bütün bitkilerini, doludan kurtulan her şeyi yesinler.” Musa değneğini Mısırın üzerine uzattı. Bütün gün ve gece Rab ülke de Doğu rüzgârı estirdi. Sabah olunca da Doğu rüzgârı çekirgeleri getirdi. Mısırın üzerinde uçuşan çekirgeler ülkeyi boydan boya kapladı
(Tevrat - Mısırdan çıkış)
ASA MISIRI KARANLIĞA MAHKÛM EDİYOR
Rab Musa’ya, “Elini göğe doğru uzat” dedi, “Mısırı hissedilebilir bir karanlık kaplasın” Musa elini göğe doğru uzattı, Mısır üç gün koyu karanlığa gömüldü.
(Tevrat - Mısırdan çıkış)
ASA KIZILDENİZ’İ YARIYOR
Musa değneğini denizin üzerine uzattı. Rab bütün gece güçlü Doğu rüzgârıyla suları geri itti. Denizi karaya çevirdi. Sular ikiye bölündü. İsrailliler kuru toprak üzerinde yürüyerek denizi geçtiler
(Tevrat - Mısırdan çıkış)
Yüce Allah’ın Hz. Musa’ya mucizeler göstermesi için verdiği asanın Tevrat’ta ki hikâyesi özet olarak bu şekildedir. Hz. Musa ve asası Kuran ı Kerim içerisinde ise şöyle anlatılmaktadır.
“Bunun üzerine asasını yere bıraktı. Asa apaçık bir ejderha kesildi.”
(Araf suresi 107. Ayet)
“Biz de kudretimizin ayrı, ayrı alâmetleri olmak üzere başlarına tufan, çekirge, haşereler, kurbağalar ve kan gönderdik, yine inat dip direndiler ve çok suçlu bir kavim oldular”
(Araf suresi 113. Ayet)
Görmüş olduğunuz gibi Hz. Musa’nın asası ile göstermiş olduğu mucizelere dair haberler Tevrat ta da, Kuran ı Kerimde de hemen, hemen aynıdır. Yüce Allah’ın Hz. Musa’ya vermiş olduğu asa gerçekten de mucizeler göstermiştir. Yüce Allah’ın Hz. İsa’ya vermiş olduğu mucizeler ise Kuran ı Kerim de şu şekilde anlatılmaktadır.
“Allah şöyle diyecektir: "Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene olan nimetimi hatırla! Hani seni Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile desteklemiştim. Beşikteyken ve kemale ermişken insanlarla konuşuyordun. Sana yazıyı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. İznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapmış ve ona üflemiştin, o da iznimle kuş olmuştu. Anadan doğma kör olanı ve alaca hastalığına yakalanmış kimseyi iznimle iyileştirmiştin. Ölüleri iznimle (hayata) çıkarmıştın. İsrail oğulları’na ayetlerle geldiğin ve onlardan inkâr edenlerin: "Bu ancak apaçık bir sihirdir" dedikleri zaman seni, onlardan korumuştum.” (Maide suresi 110. Ayet)
Yüce Allah’ın en son üç peygamberinin ilki olan Hz. Musanın mucizesi asasıdır. Ondan sonra gelen Hz. İsanın Mucizesi ise Ölüyü diriltmesi, beşikteyken insanlarla konuşabilmesi ve en önemlisi babasız Dünyaya gelmesidir. Peki, en son peygamber olan Hz. Muhammed’in mucizesi nedir?
Hz. Muhammed’in mucizesi Kuran ı Kerim dir. Yoldan geçen bir insanı durdurup önüne bir sopa attığımızı ve bu sopanın yılan olduğunu düşünün. Zannediyorum ki düşüp bayılır. Aynı insanın önüne henüz göbek bağı düşmemiş bir bebek koysak ve bebek ona konuşsa herhalde yine bayılır. Yoldan geçen birini durdurup ona Kuran ı Kerim’i uzatırsak ya abdestim yok elleyemem der. Ya da eline alıp üç kere öpüp alnına değdirdikten sonra sağ koltuğunun altına koyar. Şu anda sistemde bir hata oluştu. Sistemde oluşan bu hata bize iki seçenek doğurmaktadır. Ya şimdiye kadar anlattığımız her şey yalan. Yâda Kuran ı Kerimin en büyük mucizesi henüz ortaya çıkmamıştır.
BİR KİTAP NASIL MUCİZE GÖSTEREBİLİR?
Dünyanın en iyi yazar’ı olduğunuzu düşünün. Kitabınızı okuyan bir okuyucuda oluşacak en maksimim durum beğeni ve hayranlık duyması olacaktır. Fakat okuduğu şey kesinlikle bir mucize değildir. Bir kitap ancak bir şekilde mucize olabilir, O da geleceği bildirerek. Bu yüzden insanların yazdıkları kitaplar hiçbir zaman mucize gösteremezler. Çünkü insanlar geleceği kendiliğinden bilemezler.
De ki: "Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kuran’ın benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar bile, yine onun bir benzerini meydana getiremeyeceklerdir.
(İsra suresi 88. Ayet)
Bütün insanlar ve cinler bir araya toplanmalarına rağmen Kuran ı Kerim gibi bir kitap yazamıyorlarsa bunun bir mantığı olmalıdır. Bütün insanlar ve cinler birbirlerine yardım dahi etseler Kuran ı Kerim’e benzer bir kitabı acaba neden yazamıyorlar? Bu durumu anlayabilmemiz için öncelikle Kuran ı Kerim’in nasıl bir kitap olduğunu ve insanların yazdığı kitaplar ile arasında ne gibi farklar olduğunu bilmemiz gerekmektedir.
Düşünün ki bir kitap yazıyorsunuz ve kitabın içerisinde toplam 6236 adet cümle var. Bu cümleleri kitabınızın içerisine nasıl yerleştirirsiniz? Zannedersem ilk önce 6236 adet cümleyi konulara ayırır. Ve ayırdığınız konuları paragrafsal bir düzen içerisinde giriş, gelişme ve sonuç kısmı oluşturarak bu 6236 adet cümleyi kitabınız içerisine dağıtırsınız. Ve yazmış olduğunuz kitapta eğer kitap matematik kitabı değilse kitabın sayfa numaralarından başka bir sayısal düzen bulunmaz. Eğer isterseniz daha sonra bu 6236 adet cümleyi daha farklı bir sıralama ile de kitap haline getirebilirsiniz. İşte insanların yazdıkları kitaplar hemen, hemen böyledir.Acaba Yüce Allah 6236 adet ayeti Kuran ı Kerim içerisine nasıl bir sistem ile yerleştirmiştir?
Yüce Allah öncelikle 114 adet hücre yani sure oluşturmuştur. Daha sonra bu 114 adet hücreye 1’den 114’e kadar sıra numarası vermiş ve 6236 adet ayet’i 1’den 114’e kadar sıra numarası olan bu hücrelerin içerisine dışarıda hiçbir ayet kalmayacak şekilde paylaştırmıştır. Peki, bu paylaşımı neye göre yapmış ve bu paylaşım ile neyi amaç edinmiştir.
Not: Çoğu insan tarafından bilinen, Kuran ı Kerim içerisinde 6666 adet ayet olduğudur. Ancak Kuran ı Kerim içerisinde ayet numarasına sahip olan ayetlerin sayısı 6666 değil 6236’dır.
YÜCE ALLAH 6236 ADET AYET’İ 114 ADET HÜCREYE PAYLAŞTIRIYOR
Yüce Allah 1 numaralı hücrenin içerisine 7 tane ayet koyuyor. Eğer her hücreye 7 tane ayet koyarsa 114 x 7 = 798 ayet edecek ve 5438 adet ayet açıkta kalacaktır. Öyleyse her hücredeki ayet sayısı kesinlikle aynı olmayacaktır. Devam edelim. Yüce Allah 2. hücrenin içerisine 286 adet ayet koyuyor. 3. hücreye ise 200 adet ayet koyuyor. Ve bu durum 6236 adet ayetin 114 adet hücrenin içerisine girene kadar devam ediyor. Ayrıca hangi ayeti hangi hücreye ve hücrenin hangi kısmına koyacağını da bir hesaba göre yapıyor. Şöyle ki; Peygamberimiz, kendisine Kuran ı Kerim ayetleri nazil oldukça, vahiy kâtiplerinden birini çağırır, ona “Yaz!” buyurup yazdırır, onun hangi sureye ve surenin neresine konulacağını da bildirirdi. Buda ilahi talimat gereği idi.
Yüce Allah birinci hücreye 7 ayet koyarken ikinci hücreye neden 286 adet ayet koymuştur? Birinci hücreye 286, ikinci hücreye 7 adet ayet koysaydı herhangi bir ayet açıkta kalır mıydı? Tabiî ki kalmazdı. Ancak Yüce Allah bu şekilde olmasını istemiştir. Peki, tüm bu hassas ayarlamalar neye hizmet etmektedir? Bazıları Kuran ı Kerim’in Hz. Muhammed’in vefatından sonra Mushaf haline getirilmiş olmasına dayanarak Kuran ı Kerim içerisindeki sıralamanın Yüce Allah’a ait olmadığını savunabilirler, ancak savundukları şey kesinlikle yanlıştır. Şöyle ki; Hz Muhammed öldükten sonra Ebu Bekir’in halifeliği zamanında bir takım insanlar dini kendi istekleri üzerine şekillendirmeye başlamış ve namaz kılacaklarını ancak zekât vermeyeceklerini, ayrıca bu durumun kabullenilmesini istediklerini bildirmişlerdir. Ebu Bekir ise “ bir dişi keçiyi bile zekât vermekten kaçınsalar onlarla savaşırım.” Demiş ve yemame savaşı yaşanmıştır.
Hz. Muhammed’in vefatından sonra gerçekleşen bu savaşta yetmiş adet Kuran ı Kerim hafızı şehit olmuş. Hz. Ömer bu durumdan endişe ederek zamanla Kuran ı Kerim’in kaybolmasından korkmuş ve halife olan Ebu Bekir’e giderek Kuran ı Kerim’in bir araya getirilmesini teklif etmiştir. Ebu Bekir ise Hz. Muhammed’in yapmadığı bir işi yapmanın sakıncalı olabileceği görüşünü belirterek teklifi reddetmiştir. Ancak Hz. Ömer durumun önemini iyice açıklayarak Ebu Bekir’inde bu duruma yumuşamasını sağlamış ve Kuran ı Kerim’in yazılı sahifeleri toplatılarak günümüze kadar gelen şekline kavuşturulmuştur.
Kuran ı Kerim’in Hz. Muhammed’e indirilmesi 23 sene sürmüştür. Hz. Muhammed bu 23 sene boyunca indirilen her ayeti Yüce Allahın istediği yerlere yerleştirmiş ve Kuran ı Kerim’i bu tertip sırasına uyarak ezberlemiştir. Hz. Ömer ve Ebu Bekir de bu 23 yıl boyunca Hz. Muhammed’in yanında bulunmuşlardır. Ve her biri Kuran ı Kerim’i defalarca bir tertip sırasına göre hatim etmişlerdir.
Hz. Muhammed, Kuran ı Kerim’i Yüce Allah’ın bildirdiği sıraya göre hatim ederken devamlı yanında bulunan Hz. Ömer ve Ebu Bekir’in, hatta yemame savaşında vefat eden 70 adet Kuran ı Kerim hafızının, farklı bir sıra düzeniyle Kuran ı Kerimi hatim etmeleri sizce mümkün müdür? Tabiî ki böyle bir durum söz konusu olamaz. Hz. Muhammed vefat ettikten sonra Hz. Ömer ve Ebu Bekir’in Kuran ı Kerim’i Hz. Muhammet’in uygulamış olduğu tertip sırasının dışında bir düzen ile Mushaf haline getirebilmeleri için bu sıralamanın unutulmuş olması gerekmektedir. Hadi diyelim Hz. Ömer ve Ebu Bekir bu tertip sırasını unuttu. Sahabenin tamamı damı bu tertip sırasını unuttu. Çünkü sahabenin birçoğu Hz. Muhammed’in uymuş olduğu tertip sırasını ezbere bilmekte ve o düzene göre hatim yapmaktaydılar. Demek ki Kuran ı Kerim’in düzeni hala yüce Allah’ın takdir ettiği şekildedir. Eğer öyle değilse kitabımızın içerisinde bundan sonra vereceğimiz birçok örneğin mimarı Yüce Allah değil Kuran ı Kerim’i Mushaf haline getirenlerdir.
ALLAHIN BİR OLUŞU
“Deki; o Allah birdir” ( İhlâs suresi 1. ayet )
Yüce Allah’ın dışında kalan her şey yaratılmıştır. Öyleyse Kâinatı Allah ve yarattıkları olarak ikiye ayırmamız gerekmektedir.
“ her şeyi de çift yarattık ki düşünüp ders alasınız”
( Zariyat suresi 49.ayet )
Yukarıdaki ayetten anlaşılacağı üzere Allah yarattığı her şeyi çift yaratmıştır. Tek olan ise yalnızca kendisidir.
Peygamberlerin ortak görevi Allah’ın birliğine davettir. Bu daveti kabul edenlerin yapması gereken ilk şey ise kendisine Allah tarafından yetki verilmiş olan peygambere itaat etmektir. Peygambere itaat ise Allah’a itaat anlamına gelmektedir. Çünkü peygamberler nefs’lerinin isteklerine göre değil, Allah’ın onlara bildirdiği üzere hüküm verirler.
“ Nuh kavmi de peygamberleri yalanladılar”
“ Kardeşleri Nuh, onlara şöyle demişti: “Sakınmayacak mısınız?”
“ Şüphesiz ki ben sizin için güvenilir bir elçiyim”
“ Artık Allah tan sakının ve bana itaat edin.”
( Şuara suresi 105, 106, 107, 108. ayetler )
Hz. Nuh ayette de belirtildiği üzere kavmine karşı “ Şüphesiz ki ben sizin için güvenilir bir elçiyim” diyerek onlara kendisinin gerçekten de Yüce Allah tarafından gönderildiğini anlatmaya çalışmıştır. Bizim üzerinde duracağımız ayet ise “ Artık Allah’tan sakının ve bana itaat edin.” Ayetidir.
Hz. Nuh Kavminden Allah’tan sakınmalarını ve kendisine itaat etmelerini istemektedir. Hz. Nuh’un bu isteğinin altında yatan şey asıl olarak kendisine değil Allah’a ve Allah’ın birliğine itaattir. Biraz önce yalnızca Allah’ın bir olduğunu ifade etmiştik. Eğer Allah’ın birliğini dört basamaklı bir sayı ile ifade etmeye kalksaydık her basamağa 1 rakamını yazmak zorunda kalırdık.
“ Artık Allah’tan sakının ve bana itaat edin.” Ayeti Kuran ı Kerim’in 26. suresi olan Şuara suresine aittir. Şuara suresinin içerisinde tam olarak 227 adet ayet bulunmaktadır. Yüce Allah bu 227 adet ayeti Şuara suresinin içerisine dağıtırken “ Artık Allah tan sakının ve bana itaat edin.” Ayet’inin 108. sırada yer almasını istemiştir.
“ Hiç şüphe yok ki o Kuran ı biz indirdik ve onu koruyacak olan da biziz” ( Hicr suresi 9. ayet )
Kuran ı Kerim’in korunması demek içerisindeki hiçbir ayetin kaybolmaması hatta değiştirilememesi demektir. Eğer Kuran ı Kerim’in hiçbir ayeti kaybolmayacak ise, neden Yüce Allah Şuara suresinin 108. sırasına yerleştirdiği “ Artık Allah tan sakının ve bana itaat edin.” Ayetinin aynısından aynı surenin içerisine yedi tane daha yerleştirmiştir?
“ Artık Allahtan sakının ve bana itaat edin” (26/108)
“ Artık Allahtan sakının ve bana itaat edin” (26/110)
“ Artık Allahtan sakının ve bana itaat edin” (26/126)
“ Artık Allahtan sakının ve bana itaat edin” (26/131)
“ Artık Allahtan sakının ve bana itaat edin” (26/144)
“ Artık Allahtan sakının ve bana itaat edin” (26/150)
“ Artık Allahtan sakının ve bana itaat edin” (26/163)
“ Artık Allahtan sakının ve bana itaat edin” (26/179)
Görmüş olduğunuz gibi, yukarıdaki sekiz adet ayetin her biri tamamen birbirinin aynısıdır. Farkları ise sure içerisinde bulunmuş oldukları yerlerdir. Yüce Allah birbirinin tamamen aynısı olan bu sekiz adet ayetin, Şuara suresinin 108, 110, 126, 131, 144, 150, 163 ve 179. sıralarında bulunmasını istemiştir. Eğer biz bu ayetlerin her birini önlerindeki ayetlerle değiştirecek olursak bu ayetlerin ayet numaraları 109, 111, 127, 132, 145, 151, 164 ve 180 olacaktır. Şimdi bu sayıları toplayalım.
109 + 111 + 127 + 132 + 145 + 151 + 164 + 180 = 1119
Birbirinin aynısı olan sekiz adet ayetin yerlerini önlerinde ki ayetler ile değiştirdiğimiz için elde etmiş olduğumuz 1119 sayısı gerçek bir sayı değildir. Çünkü bu ayetlerin yerlerini biz ayarladık. Bu sekiz adet ayet’in ayet numaralarını Yüce Allah’ın ayarlamasına göre toplarsak!
108 + 110 + 126 + 131 + 144 + 150 + 163 + 179 = 1111
SİRİUS YILDIZI
Sirius yıldızı geceleyin gökyüzünde görülen en parlak yıldızdır. Astronomlar bu yıldızın bizden sekiz buçuk ışık yılı uzakta olduğunu tespit etmişlerdir. Yakın bir tarihte, Dünyanın en gelişmiş teleskop’u ile yapılan gözlemde Sirius yıldızının çıplak gözle görülemeyen bir yıldızla beraber hareket ettiği tespit edilmiştir. Bilim adamları bu ikili yıldız sistemini oluşturan yıldızların çıplak göz ile görülenini yani Sirius yıldızını “Sirius A” Çıplak gözle görülemeyenini ise “Sirius B” olarak adlandırmışlardır.
“Sirius A” olarak adlandırılan yıldız, Güneş’in üç katı büyüklüğünde ve Güneşten on kat daha parlaktır. “Sirius B” ise, beyaz bir cüce yıldızıdır. Ve hemen hemen Güneşle aynı büyüklüğe sahiptir. Dünyanın dört katı büyüklüğünde bir çapı olduğu için çok büyük bir yoğunluğu bulunmaktadır. Sirius takımyıldızları saatte binlerce mil hızla yol almaktadır. Sirius un Dünya ufkundaki doğuş periyodu ise, bizim bir Güneş yılımız ile birebir aynıdır. Yani 365 gün 6 saattir. Eski Mısırlılar Sirius yıldızı ile Güneş sistemimiz arasındaki bu ilginç ortak özelliği keşfettikleri için, Sirius yıldızının doğum ufkundan doğduğu ilk günü, kendi takvim yıllarının ilk günü olarak ilan etmişlerdir. Bu tür özelliklerinden dolayı, Sirius yıldızı birçok eski uygarlığın ilgi odağı olmuş, bu yıldızın birtakım gizli güçleri olduğuna inanılmış, hatta bazı kavimler bu yıldıza tapınacak şekilde bir sapkınlık içerisine girmişlerdir.
Sirius yıldızının Arapçadaki ismi Şira’dır. Yüce Allah Kuran ı Kerim içerisindeki 6236 adet ayet’in bir tanesinde bu yıldızdan bahsetmiştir.
“ Doğrusu Şira (yıldızının) Rabbi odur.”
Yüce Allah 6236 adet ayet’i, 114 adet hücreye, yani sureye dağıtırken yukarıda yer alan ayeti, 62 ayete sahip bir hücrenin içerisine koymuştur. Bu hücrenin adı “Necm” suresidir. Necm yıldız demektir. Şimdi de Necm suresinin içerisinde yer alan bir başka ayet’i görelim.
“Nitekim(ikisi arasındaki uzaklık) Kab-ı kavseyn kadar oldu”
“Kab-ı kavseyn” iki yay arası uzaklık anlamına gelmektedir. “Sirius A” ve “Sirius B” birbirleri etrafında bir çift yay şeklinde yörünge çizerek dolanırlar. Dolanım süreleri en hassas ölçümlerle, 49,9 yıl olarak hesaplanmıştır. Ve bu veriler Dünyanın en büyük üniversitelerinin astronomi bölümlerince onaylanmış ve astronomi dalında kayda geçmiştir. Bazı kaynaklarda bu bilgi şöyle aktarılır.
“En parlak yıldız Sirius gerçekte bir çift yıldızdır… Dolanım periyodu 49,9 yıldır.”(Exposes Astronomigues, La troisieme loi de KEPLER,http://www.astrosurf.com/eratosthene/HMTL/exposetheoastro.htm)
“Bilindiği gibi, Sirius-A ve Sirius-B yıldızları birbirlerinin çevresinde her 49,9 yılda bir çift yay çizerek dolanırlar.” (http://www.dharma.com.tr/dkm/artlcle.php?sid=87)
Yüce Allah 6236 adet ayet’i 114 adet sureye dağıtırken“ Doğrusu Şira (yıldızının) Rabbi odur.” ve “Nitekim(ikisi arasındaki uzaklık) Kab-ı kavseyn kadar oldu” ayetini aynı surenin içerisine yerleştirmiş vee bu iki ayetin sure içerisindeki yerlerinide kendi takdir etmiştir.
“ Doğrusu Şira (yıldızının) Rabbi odur.” Ayeti, Necm suresinin 49. ayetidir. “Nitekim(ikisi arasındaki uzaklık) Kab-ı kavseyn kadar oldu” ayeti de Necm suresinin 9. ayetidir. Bu iki sayıyı yan yana getirdiğimizde Sirius-A ve Sirius-B yıldızlarının çift yay arası dolanım süreleri olan 49,9 yıl ortaya çıkmaktadır. Eğer Yüce Allah 6236 adet ayeti 114 adet sureye bölmeden 1 den 6236 ya kadar sıralasaydı.“ Doğrusu Şira (yıldızının) Rabbi odur.” Ayeti Kuran ı Kerim’in baştan 4833. ayeti olacağı için bu ayetin ayet numarası da 4833 olacaktı. Aynı şekilde düşünürsek “Nitekim(ikisi arasındaki uzaklık) Kab-ı kavseyn kadar oldu” ayeti ise 4793. ayet olacaktı ve bu iki sayıyı yan yana getirdiğimizde 49,9’u değil 4833,4793’ü görecektik. Ve bu görmüş olduğumuz sayı bize hiçbir şey ifade etmeyecekti.
Vermiş olduğumuz bu örnekler, Kuran ı Kerim’in göstereceği büyük mucizenin, Kuran ı Kerim içerisindeki değiştirilmesi mümkün olmayan düzende gizli olabileceğini göstermektedir. Peki, Yüce Allah bu düzeni yani bu mucizeyi hiç açığa çıkartmayacak mıdır?
Yüce Allah Dünya yaşantısının sonlarına yakın bir zamanda tüm insanların ortak bir vicdan ve ortak bir din üzerinde buluşmaları için bir yardımda bulunacaktır. Ve bu yardımı gören her gayri Müslim akın, akın İslamiyet çatısı Altına girecektir.
NASR SURESİ
“Allah’ın yardımı ve fetih geldiğinde”
“İnsanların dalga, dalga Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde”
“Rabbini överek tespih et, ondan bağışlanma dile, çünkü o tövbeleri çok kabul edendir.”
Bu durum nasıl gerçekleşecektir?
Yüce Allah’ın Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vermiş olduğu mucizeler. Tüm insanları ortak bir vicdanda buluşturamamıştır. Çünkü bu durumu, en son ve en büyük mucize olan Kuran ı Kerim gerçekleştirecektir.Peki, Kuran ı Kerim ne gösterecektir de insanlar gördükleri şey karşısında akın, akın İslamiyet’e giriş yapacaklardır?
Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar inişi dışında Ahir zamanın en büyük alametlerinden biri Güneş’in belirli bir süreyle batıdan doğmasıdır. Ve bu olaydan sonra tövbe kapısının kapanacağı söylenmektedir.
“Kim Güneş batıdan doğmazdan evvel tevbe ederse Allah tevbesini kabul eder.” ( Kütüb- ü Sitte hadisler 928 )
GÜNEŞ BELİRLİ BİR SÜREYLE NASIL BATIDAN DOĞAR?
Bir olayın gerçekleşebilmesi için, Yüce Allah’ın “Ol” demesi yeterlidir. Ancak Yüce Allah gerçekleştirdiği her olayı mantıklı vesilelerle gerçekleştirmektedir. Yani Güneşin belirli bir süre batıdan doğmasının da, saf akıl ile kabul görecek bir mantığa dayalı olması gerekmektedir. Gerçekleşecek olan bu olay, mantık çerçevesinde düşünecek olursak, fiziksel bir olaydır. Öyleyse yapmamız gereken şey, fizik kurallarına göre güneşin nasıl batıdan doğabileceğini anlamaya çalışmaktır.
Dünya sabit bir hızla, devamlı bir yöne doğru dönmektedir. Dönüş yönü hiçbir zaman değişmediği için, dönüş yönüne bağlı olarak, güneş doğudan doğmaktadır. Güneşin batıdan doğabilmesi için ise dünyanın dönüş yönünün 180 derece değişmesi gerekmektedir. Yani Dünyanın ters dönmesi gerekmektedir. Şimdi bir örnekle durumu açıklamaya çalışalım.
Bir bilardo topunun, kendi ekseni etrafında, sabit bir hızla, devamlı suretle, bir yöne doğru döndüğünü düşünelim. Eğer bu bilardo topunu, belirli bir süre ile mesela üç gün boyunca tersine döndürmek istersek ne yapmamız gerekir? Öncelikle bilardo topunun hızını ve kütlesini hesap etmemiz gerekmektedir. Edinilen bu bilgiler çerçevesinde, bilardo topunu üç gün tersine döndürecek karşıt kuvvet hesaplanarak, hesaplanmış olan bu kuvvete sahip başka bir bilardo topu ile dönüş yönünün tersi istikamette bir pike çekersek, tabiî ki uygun açı ve vuruş noktasının da hesaplanması gerekmektedir. İşte o zaman bilardo topu üç gün tersine döndükten sonra, vuruş ivmesi yok olacağından, bilardo topu eski yönüne doğru dönmeye devam edecektir. Ufak boyutlara ve ufak kütlesel ağırlığa sahip olduğundan dolayı, bilardo topu için bu hesaplamaları yapmak kolay olabilir. Ama boyutlar büyüdükçe, bu hesaplama zorlaşacaktır. Hele de tersine dönmesi gereken şey, Dünya ise bu hesaplamaları gerçekleştirmek imkânsızdır. Ola ki dünyayı üç gün zıt yöne döndürecek karşıt kuvvet, hesaplanmış olsa bile, bu kuvveti dünyaya uygulayabilmek, insanoğlu için kesinlikle imkânsızdır. Dolayısı ile tüm bu hassas ayarlamaları yapabilecek ve dünyayı tersine döndürecek pikeyi dünyaya çekebilecek tek kudret Yüce Allah’tadır.
Yüce Allah tüm insanları ortak bir din çatısı altında buluşturmak ve Kuran ı Kerim’in en büyük mucize olduğunu göstermek amacı ile Dünyayı neyle vuracağını, neresinden vuracağını ve ne zaman vuracağını Kuran ı Kerim ile bildirmektedir. Bu olay kıyamet değil asrısaadetin başlangıç gongudur. Tabi en doğrusunu Yüce Allah bilir. Ebu Hureyre’den rivayeten: Hz. Muhammed buyurdu
“Güneş batıdan doğmadıkça kıyamet kopmayacak. Güneş batıdan doğduğunda iğman etmemiş kimse kalmayacak”
Soru: Yüce Allah Dünyayı ne ile vuracaktır.
Cevap: Yüce Allah Dünya’yı daha önce Dünyadan kopardığı bir parça ile vuracaktır.
YÜCE ALLAH’IN DÜNYADAN KOPARDIĞI PARÇA
Yüce Allah’ın Hz. Musa ile konuştuğu dağın ismi “Tur” dağıdır. Yüce Allah Kuran ı Kerim’in sekiz tane ayetinde bu dağdan bahsetmektedir. Bu ayetlerin ilki Bakara suresinin 63. ayetidir.
“Hani bir zamanlar sizden misak (sağlam bir söz) almıştık, Tur'u üstünüze kaldırıp demiştik ki; size verdiğimiz kitaba kuvvetle tutunun ve içindekilerden gafil olmayın, gerek ki, korunursunuz.” (2. surenin 63. ayeti)
Yüce Allah bu ayette kullanmış olduğu “Tur'u üstünüze kaldırıp” ifadesi ile Tur dağının Dünyadan koparılmış bir parça olduğunu ifade etmektedir. Kuran ı Kerim içerisinde ikinci olarak “Tur” ifadesinin geçtiği ayet 2. sure olan Bakara suresinin 93. ayetidir.
“Bir zamanlar size, "verdiğimiz kitaba kuvvetle sarılın ve onu dinleyin." diye Tur’u tepenize kaldırıp misakınızı aldık. (O Yahudiler): "Duyduk, dinledik, isyan ettik." dediler, kâfirlikleri yüzünden o danayı yüreklerinde besleyip büyüttüler. De ki, "Eğer siz mümin kimseler iseniz, bu imanınız size ne çirkin şeyler emrediyor!” (2. surenin 93. ayeti)
Yukarıda ki ayette de biraz önce görmüş olduğumuz ayette olduğu gibi “Tur” dağının Yukarı kaldırıldığı yani Dünyadan koparıldığı anlatılmaktadır.Kuran ı Kerim içerisinde üçüncü olarak “Tur” ifadesinin geçtiği ayet 3. sure olan Nisa suresinin 154. ayetidir.
“Söz vermeleri için Tur dağını üzerlerine kaldırdık. Onlara: "O kapıdan secde ederek girin" dedik. Yine onlara: "Cumartesi yasağını çiğnemeyin" dedik ve onlardan sağlam bir söz aldık.”
(4. surenin 154. ayeti)
Görmüş olduğunuz gibi bu ayette de Tur dağının Dünyadan koparıldığı anlatılmaktadır. Yüce Allah Hz. Musa’nın zamanında yaşanmış olan bu olayı bize Kuran ı Kerim ile bildirmiştir. Kuran ı Kerim’in hiçbir ayetinde bu dağın tekrar dünyaya iade edildiğine dair bir haber bulunmamaktadır. Ayrıca bu haberin bize bildirilişinden, yani Kuran ı Kerim’in indirilişinden bu yana, Dünyaya çarpmış olan dağ büyüklüğünde bir kütlenin bulunmuyor olması, bu dağın hala yukarıda bir yerde olduğunu göstermektedir. Bazıları Tur dağının manevi bir kaldırılışa maruz kaldığını, maddesel bir kaldırılışın söz konusu olamayacağını savunabilirler. Unutulmamalıdırki Allaha zor yoktur.
“Gerçek şu ki, biz onları ve atalarını, ömür kendilerine uzun gelecek kadar nimetlendirdik. Hâlâ görmüyorlar mı ki, biz yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz. Galip gelenler onlar mı?” (21. surenin 44. ayeti)
Yerkürenin uçları ifadesinden, dağlardan başka bir şey çıkarılabiliyorsa, lütfen bizide bu konuda bilgilendirin.
Kuran ı Kerim’in 52. suresi Tur dağının ismini taşımaktadır ve Yüce Allah bu sureye, Tur dağına yemin ederek giriş yapmıştır.
“Ant olsun, Tur’a” (Tur suresi 1. ayet)
Yukarıda ki ayet, Tur dağından bahsedilen en son ayettir. Yüce Allah biraz önce de ifade ettiğimiz üzere, bu dağın ismini yalnızca sekiz tane ayette zikretmiş ve bu sekiz tane ayet’in ilk üç tanesinde bu dağı dünyadan kopardığını, diğer bir değişle yukarı kaldırdığını belirtmiştir. Tur dağının başına gelen bu hadiseyi bize bildiren Yüce Allah, bu dağın gelecekteki akıbetini de bu dağın ismini vermiş olduğu TUR suresinin içerisinde anlatmaktadır. Yüce Allah Tur dağının gelecekte ki akıbetini bildiren TUR suresine giriş yaparken, ilk olarak bu dağa yemin etmektedir. Yüce Allah bir dağın üzerine yemin etme ihtiyacını neden duymaktadır? Kuran ı Kerim’i hiç okumamış bir insan, Kuran ı Kerim’i açtığında ilk olarak bu ayet’e denk gelirse, Yüce Allah’ın Tur dağının üzerine neden yemin ettiğini anlamak isteyecektir. Böyle bir olayla karşılaşan bir insanın, yapması gereken ilk şey, Kuran ı Kerim içerisinde bu dağın isminin kaç tane ayette geçtiğini tespit etmek olmalıdır. Bu tespiti gerçekleştirdikten sonrası ise gayet basittir.
Yüce Allah’ın Tur dağına yemin etmesinin sebebi, Hz. Musa’nın zamanında Dünyadan kopardığı bu dağı, tekrar Dünyaya iade edecek olmasından dolayıdır. “Ant olsun, Tur’a” Ayetinden sonra yer alan ayetler, Yüce Allah’ın bu sözünü desteklemektedir.
“Satır satır yazılmış, dizilmiş kitaba ant olsun”
(Tur suresi 2. ayet)
Yukarıda bahsi geçen kitap Allah’ın izni ile Kuran ı Kerim değildir, Kuran ı Kerim’in en büyük mucizesinin kitabıdır. (En doğrusunu Allah bilir.)
“Menşur ince bir deri içinde”
Tur suresi 3. ayet)
Yukarıda yer alan ayet bir önceki ayette bahsedilen kitabın niteliğini anlatmaktadır. Menşur sözcüğü neşrolunmuş, dağıtılarak herkese ilan edilmiş manası taşımaktadır. Bu bağlamda bu kitabın Kuran olmadığı biraz daha netleşmektedir. Şöyleki; Ayette sözü geçen Menşur sözcüğü tam anlamı ile tafsil edilip herkese ilan edilme yani, Kuran ı Kerim içerisinde müteşabih anlatımlar ile gizlenmiş olan bir haberin Allah’ın izni ile en büyük amaç (Tüm dünyaya Kuran ı Kerim’in hakkaniyetini göstermek) doğrultusunda açıklanarak insanlara ince deri yani kağıt üzerinde sunulması manasını taşımaktadır. (En doğrusunu Allah bilir)
Bir meyva tohumu düşünün bu tohum toprak, su, hava ve güneş olmadan meyva olamaz diğer bir değişle yayılamaz. İşte Kuran ı Kerim de bu bağlamda anlaşılmadan, düşünülmeden, araştırılmadan herkes için mucize olamaz. Belki kitap ehlinden bir kısım şöyle diyebilir. “Biz anlamasakta iman ettik. senin imanın zayıfki mucize arıyorsun” yada “Onu sen yada biz anlayamayız. Bize düşen anlayanların sofrasından bize sunulanları yemek”
Acizane cevabım şunnlar olacak.;
1- Anlamadığım şeye başkaları benim yerime anlamış diye inanmam, çünkü bilmem doğru anlamışlar mı
2- Aşçısının kendi aklım olmadığı tek bir sofradan yemek yerim, o da Dünyadaki herkes o sofranın başında ise. Böyle bir sofrada henüz kurulmadı ama kurulacak çünkü malzemesi Kuran ı Kerim’in içerisinde hazır.
3- O zaman bize düşen şey aklımızı yabana atmayıp henüz kurulmamış ama muhakkak kurulacak ve Tüm dünyayı etrafında toplayacak olan bu sofraya Kuran ı Kerim’i Kendi aklımız ile anlamaya çalışarak bir tutam tuz katabilmek olmalı
Konumuzdan fazla uzaklaşmadan Tur suresine kaldığımız yerden devam edelim.
“Beyti Mamur’a” (ant olsun) (Tur suresi 4. ayet)
“Beyt” sözcüğü ev, hane, konut manalarına gelmektedir. Mamur sözcüğü ise, imar edilen anlamına gelmektedir. Ayette bahsedilen beyti mamur ise, Dünyadan koparılmış olan Tur dağını anlatmaktadır. Çünkü Tur dağı, imara uğramış, yani işlem görerek göğe kaldırılmış olan bir beyt, yani konuttur. (eski zamanlarda insanlar evlerini dağları oyarak yaparlarmış)
Birçok müfessirde bu ayet için “Hz. Muhammed’in Miraç gecesi gördüğü gök ahalisi tarafından devamlı tavaf, ziyaret ve ibadet mahalli olan bir mabet kastedilmektedir” görüşünü ifade etmektedir. İfade etmiş oldukları şey tamamen doğru olmakla birlikte, eksik olan tek şey gök ahalisinin tavaf ettiği bu beyti mamur’un, Tur dağı olduğudur.
“Yükseltilmiş tavana”, (ant olsun) (Tur suresi 5. ayet)
Buradaki tavan sözcüğü, müteşabih manada kullanılarak, taş, toprak ve kaya bileşenlerine yani yükseltilmiş olan bir dağa yani Tur dağına işaret etmektedir.
“Mesçur denize”, (ant olsun ki) (Tur suresi 6. ayet)
Mesçur sözcüğü kaynamış ve kabarmış manalarını taşımaktadır. Peki, bir deniz nasıl kaynar ve kabarır? Yüce Allah Tur suresinin ilk ayetinde “Ant olsun Tur’a” diyerek vermiş olduğu sözü tutup, Tur dağını Dünyaya geri iade ederse, fiziksel olarak şu durumlar oluşur.
Tur dağı atmosfer’e giriş yaptığı andan itibaren, yer çekimi kanununa maruz kalacağı için, Kütlesinin ağırlığına bağlı bir hızla düşmeye başlayacaktır. Yüksek düşme hızı ve bu hıza bağlı sürtünmenin etkisi ile ateş topuna dönüşecek olan TUR dağı, eğer bir denize düşecek olursa, o denizi Mesçur yapacak yani hem kaynatacak hem de kabartacaktır. Tabiî ki bu durum Dünya için bir azaptır ve bu azap muhakkak gerçekleşecektir.
“Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır.”(Tur suresi 7. ayet)
“Ona engel olacak (hiçbir şey ) yoktur.” (Tur suresi 8. ayet)
“O gün gök, bir çalkanış çalkalanır.” (Tur suresi 9. ayet)
Yukarıdaki ayette ifade edilen “göğün çalkalanması” olayı, gökyüzünde bir hareketin oluşması manasını taşımaktadır. Bu ayetten sonra yer alan 10. ayet, net olarak gökteki bu çalkalanışın nedenini belirtmektedir.
“Dağlar da süratle yürür.” (Tur suresi 10. ayet)
“Gökten bir parçanın düştüğünü görseler, "Üst üste yığılmış bulutlardır." derler.” (Tur suresi 44. ayet)
“Artık darbe yiyip çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları (kendi hallerine) bırak.”
(Tur suresi 45. ayet)
Kuran ı Kerim’e göre, Yüce Allah’ın Dünyadan kopardığı tek şey Tur dağıdır. Bazı kimseler bu dağın hala Sina çölünde olduğunu iddia edebilirler. Eğer bu dağ gerçektende Sina çölünde ise şu soruların cevaplanması gerekmektedir.
1-Sina çölünde Tur dağı diye gösterecekleri dağın, gerçektende Tur dağı olduğunu nasıl ispatlamayı düşünüyorlar?
2-Dünya var olduğundan beri, Sina çölünde sadece bir tane mi dağ bulunmaktadır ki, bu dağ kesinlikle Tur dağıdır diyebilsinler?
3-Eğer sina çölünde ki dağ gerçektende Tur dağı ise, Yüce Allah’ın yukarı kaldırdığı dağ hangi dağdır.
4-Eğer sina çölünde ki dağ gerçektende Tur dağı ise, Yüce Allah bu dağı yukarı kaldırdığını söyleyerek tövbe hâşâ yalan mı konuşmaktadır.
5-Tur dağını yukarı kaldırdığını Kuran ı Kerim ile bildiren Yüce Allah, yine bu dağı aşağı indirmiş ise, bu durumu da Kuran ı Kerim ile bildirmeli değil midir?
6-Kuran ı Kerim içerisinde, Tur dağının yukarı kaldırıldığını ifade eden birçok ayet varken, bu dağın tekrar aşağı indirildiğini anlatan bir ayet var mıdır?
7-Tur dağının yukarıya kaldırıldığını, Kuran ı Kerim’in indirilmesi ile öğrenmiş olduğumuz, kaçınılmaz bir gerçektir. Diyelim ki Yüce Allah bu dağı tekrar aşağı indirdi ve bu durumu Kuran ı Kerim ile bildirme gereği duymadı. Kuran ı Kerim indirildiğinden bu zamana kadar geçen süre içerisinde, Dünyaya çarpmış olan, dağ büyüklüğünde bir kütle var mıdır?
8-Yoksa Tur dağı hala miracta mıdır?
Yüce Allah, vaadini gerçekleştirip Tur dağını tekrar Dünyaya göndererek, tüm insanlara gerçek Tur dağını gösterene kadar, insanlar tarafından gösterilen hiçbir dağ, Tur dağı değildir. Çünkü Yüce Allah’ın sözü tüm insanların sözünden daha sağlam ve daha güvenilirdir. Allah katındaki zaman kavramı ile bizlerin zaman kavramı çok farklıdır. İnsanlar, inanmadıkları bu azabın aslında gerçek olmadığını göstermek için, Allah’ın vaat ettiği bu azabın çarçabuk gelmesini isterler. Allah ise onlar kadar aceleci olmadığı gibi, vaadinden de asla caymayacaktır.
“Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar. Allah vaadinden asla dönmez. Muhakkak ki Rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.”
( Hac suresi 47. ayet )
Tur dağının, Yüce Allah tarafından yukarı kaldırılmadığını, ya da bu dağın hala Sina çölünde olduğunu iddia edenler. Allah’ın vermiş olduğu söz neticesinde, bu dağın Dünyaya çarpmak üzere olduğunu gördükleri o gün geldiğinde, nefisleri ile yalanlamış oldukları şeyin, aslında Allah’ın en büyük mucizelerinden biri olduğunu, vicdanları ile kabul edecekler ve gördükleri bu mucize karşısında, ister istemez boyun bükeceklerdir.
“Dilersek semadan üzerlerine öyle bir mucize indiririz ki ister istemez boyunları bükülü kalır.”
( Şuara suresi 4. ayet )
Yüce Allah’ın vaat ettiği o gün gelip, Tur dağının semadan aşağıya doğru düşmeye başladığını gören her insan, bakışlarını semaya dikerek kaçmaya başlayacaktır ve bakışları kendilerine dönmeyeceği gibi, hiçbir Dünya işini düşünemeyecek kadar kalplerinin içleri de bomboş olacaktır.
“O gün başlarını dikerek koşarlar, bakışları kendilerine dönmez ve kalplerinin içi bomboştur.”
( İbrahim suresi 43. Ayet)
YÜCE ALLAH TUR DAĞINI HANGİ TARİHTE DÜNYAYA GÖNDERECEKTİR?
Hepinizin bildiği üzere, bir tarihi ifade etmek için ya alfabeyi ya da rakamları kullanırız. Alfabeyle, yani harfler ile ifade edilen bir tarihi, örneğin “Bindörtyüzelliüç” tarihini, ancak Türk alfabesini bilen bir insan algılayabilir. Rakamlarla ifade edilen 1453’ü ise, herkes algılayabilir.
Yüce Allah, Kuran ı Kerim’in en büyük mucize olduğunu, tüm Dünyaya göstermek amacı ile Tur dağını Dünyaya iade edeceği tarihi Kuran ı Kerim içerisine gizlediğini düşünürsek. Tarihleri En iyi sayılarla algılayabildiğimize göre. Gizlenmiş olan bu tarihe ulaşmak adına yapmamız gereken en önemli şey, Yüce Allah’ın Kuran ı Kerim içerisinde kaç adet sayıyı zikrettiğini tespit etmek olmalıdır. Böylelikle, gizlenmiş olan bu tarihi bulmak adına belki bir ipucuna ulaşabiliriz.
YÜCE ALLAH’IN KURAN I KERİM İÇERİSİNDE ZİKRETTİĞİ OTUZ ADET TAM SAYI
Yüce Allah Kuran ı Kerim içerisinde 30 adet tam sayıdan bahsetmiştir.
BİR (1)
“ De ki: Allah birdir.”
(İhlâs suresi 1. ayet)
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki bir (1) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki bir (1) Allah’ı ifade etmektedir.
İKİ (2)
“Ey iman edenler! İçinizden birine ölüm (emareleri) geldiği zaman, vasiyet sırasında aranızdaki şahitliğin hükmü, kendi içinizden iki adaletli şahit yahut yeryüzünde yolculuğa çıkmış iseniz, ölüm (emareleri de) size gelip çatmışsa, sizden olmayan diğer iki şahit tutmaktır. Eğer (bunlardan) şüpheye düşerseniz, namazdan sonra onları alı korsunuz. Onlar da Allah'a şöyle yemin ederler: "Akraba bile olsa, yemini bir çıkar karşılığı satmayacağız, Allah'ın şahitliğini gizlemeyeceğiz. Aksi halde günahkârlardan oluruz".”
( Maide suresi 106. ayet)
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki iki (2) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki iki (2) şahitlerin sayısını ifade etmektedir.
ÜÇ (3)
“Zekeriya şöyle dedi: "Rabbim! Bana alâmet ver." Allah: "Senin alâmetin, sapasağlam olduğun halde, üç gece, insanlarla konuşamaz hale gelmendir." buyurdu.” ( Meryem suresi 10. ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki üç (3) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki üç (3) gecelerin sayısını ifade etmektedir.
DÖRT (4)
“Kadınlarından ilâ edenler (onlara yaklaşmamaya yemin edenler) için dört ay beklemek vardır. Eğer bu yeminlerinden dönerlerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”
( Bakara suresi 226. ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki dört (4) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki dört (4) ayların sayısını ifade etmektedir.
BEŞ (5)
“Göklerde ve yerde olanları, Allah'ın bildiğini görmüyor musunuz? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka o’dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka o’dur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlak O, onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah, her şeyi bilendir.”
( Mücadele suresi 7. ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki beş (5) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki beş (5) gizli konuşan kişilerin sayısını ifade etmektedir.
ALTI (6)
“Şüphesiz Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş üzerine hükümran oldu. O, geceyi durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter; güneş, ay ve yıldızlar emrine amadedir. İyi biliniz ki yaratma ve emir o’nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.” ( Araf suresi 54. ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki altı (6) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki altı (6) göklerin ve yerin yaratıldığı günlerin sayısını ifade etmektedir.
YEDİ (7)
“O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra göğe yöneldi, onları yedi gök olarak düzenledi. O, her şeyi bilir.” ( Bakara suresi 29. ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki yedi (7) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki yedi (7) göğü oluşturan tabakaların sayılarını ifade etmektedir.
SEKİZ (8)
“Melekler de onun etrafındadır, O gün Rabbinin Arşını bunların da üstünde sekiz melek yüklenir.”
( Hakka suresi 17. ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki sekiz (8) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki sekiz (8) Yüce Allah’ın arşını taşıyan meleklerin sayılarını ifade etmektedir.
DOKUZ (9)
"Elini koynuna sok; kusursuz bembeyaz çıkacaktır. Dokuz mucize ile Firavun ve kavmine (git), çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim olmuşlardır." ( Neml suresi 12. ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki dokuz (9) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki dokuz (9) Yüce Allah’ın Hz. Musa’ya verdiği mucizelerin sayısını ifade etmektedir.
ON (10)
“Yoksa "onu kendi uydurdu" mu diyorlar? O halde sen de onlara de ki: "Haydi siz de onun gibi uydurulmuş on sure getirin. Allah’tan başka çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın. Eğer doğru söylüyorsanız".” ( Hud suresi 13. ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki on (10) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki on (10) insanların hiçbir zaman meydana getiremeyecekleri surelerin sayısını ifade etmektedir.
ONBİR (11)
“Hani bir vakitler Yusuf, babasına demişti ki: "Babacığım, ben rüyada on bir yıldızla güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm."
(Yusuf suresi 4. ayet)
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki on bir (11) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki on bir (11) Hz. Yusuf’un rüyasında gördüğü yıldızların sayısını ifade etmektedir.
ONİKİ (12)
“Hani bir zamanlar Musa, kavmi için su istemişti, biz de "asanla taşa vur!" demiştik, bunun üzerine o taştan on iki pınar fışkırmıştı. Her kısım insan kendi su alacağı yeri bildi. Allah'ın rızkından yiyin ve için de bozgunculuk ve saldırganlık yaparak yeryüzünü fesada vermeyin.” ( Bakara suresi 60. ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki on iki (12) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki on iki (12) Hz. Musa’nın asası ile kayaya vurması sonucunda yerden çıkan su pınarlarının sayısını ifade etmektedir.
YİRMİ (20)
“Ey Peygamber! Müminleri cihada teşvik eyle. Eğer sizden sabredecek yirmi kişi olursa iki yüze galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kâfirlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar hakkı ve akıbeti düşünmeyen anlayışsız bir kavimdirler.”
(Enfal suresi 65. ayet)
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki yirmi (20) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki yirmi (20) sabredecek kişilerin sayısını ifade etmektedir.
OTUZ (30)
“Biz insana ana ve babasına iyilik yapmayı tavsiye ettik. Anası onu zahmetle karnında taşıdı ve zahmetle doğurdu. Onun ana karnında taşınması ile sütten kesilme süresi otuz aydır. Nihayet insan olgunluk çağına ulaşıp, kırk yaşına geldiğinde der ki: "Ey Rabbim! Bana ve ana babama ihsan ettiğin nimetlerine şükretmemi ve senin hoşnut olacağın Salih amel işlememi ilham et. Benim neslimden gelenleri de Salih kimseler kıl. Doğrusu ben tövbe edip sana yöneldim. Ve ben gerçekten Müslümanlardanım."”
( Ahkaf suresi 15. Ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki otuz (30) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki otuz (30) insanın ana karnında taşınması ve sütten kesilmesi için gereken ayların sayısını ifade etmektedir.
KIRK (40)
“Hani bir zamanlar Musa'ya kırk gecelik süre verdik de sonra siz onun arkasından buzağıyı put edindiniz ve o halinizle zalimler idiniz.” ( Bakara suresi 51. ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki kırk (40) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki kırk (40) Yüce Allah’ın Hz. Musa’ya süre olarak verdiği gecelerin sayısını ifade etmektedir.
ELLİ (50)
“Ant olsun ki biz Nuh’u kendi kavmine gönderdik de o bin yıldan elli yıl eksik bir süre onların arasında kaldı. Sonunda onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.”
( Ankebut suresi 14. ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki elli (50) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki elli (50) bin yıldan eksik olan yılların sayısını ifade etmektedir.
ALTMIŞ (60)
“Buna imkân bulamayan kimse, temas etmeden önce aralıksız olarak iki ay oruç tutmalıdır. Buna da gücü yetmeyen, altmış fakiri doyurur. Bu (hafifletme), Allah'a ve Resulüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah'ın hükümleridir. Kâfirler için acı bir azap vardır.”
( Mücadele suresi 4. ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki altmış (60) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki altmış (60) doyurulması gereken fakirlerin sayısını ifade etmektedir.
YETMİŞ (70)
“Bir de Musa, mîkatımız için (tayin ettiğimiz vakitte tövbe için) kavminden yetmiş kişi seçti. Ne zaman ki, bunları o sarsıntı yakaladı, işte o zaman Musa: "Rabbim! Dedi, dileseydin bunları da, beni de daha önce helâk ederdin. Şimdi bizi, içimizdeki o beyinsizlerin yaptıkları yüzünden helâk mi edeceksin? O iş de senin imtihanından başka bir şey değildi. Sen bu imtihanla dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de hidayete erdirirsin. Bizim velimiz sensin. Artık bizi bağışla, merhamet et, sen bağışlayanların en hayırlısısın." ( Araf suresi 155. ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki yetmiş (70) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki yetmiş (70) Hz. Musa’nın seçmiş olduğu kişilerin sayısını ifade etmektedir.
SEKSEN (80)
“Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu ispat için) dört şahit getiremeyen herkese seksen sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkârdırlar.” ( Nur suresi 4. ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki seksen (80) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki seksen (80) Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, dört şahit getiremeyerek bu durumu ispatlayamayan kişilere, vurulması gereken sopaların sayısını ifade etmektedir.
DOKSAN DOKUZ (99)
“Biri: "İşte bu benim kardeşim. Onun doksan dokuz koyunu var, benim ise bir tek koyunum var. Böyle iken: Onu da bana ver, dedi ve tartışmada beni yendi" diye anlattı.”
( Sad suresi 23. ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki doksan dokuz (99) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki doksan dokuz (99) koyunların sayısını ifade etmektedir.
YÜZ (100)
“Yahut o kimse gibisini (görmedin mi) ki, bir şehre uğramıştı, altı Üstüne gelmiş, ıpıssız yatıyordu. "Bunu bu ölümünden sonra Allah, nerden diriltecek?" dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz sene öldürdü, sonra diriltti, "Ne kadar kaldın?" diye sordu. O da: "Bir gün yahut bir günden eksik kaldım." dedi. Allah buyurdu ki: "Hayır, yüz sene kaldın, öyle iken bak yiyeceğine, içeceğine henüz bozulmamış, hele eşeğine bak, hem bunlar, seni insanlara karşı kudretimizin bir işareti kılalım diyedir. Hele o kemiklere bak, onları nasıl birbirinin üzerine kaldırıyoruz? Sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?" Böylece gerçek ona açıkça belli olunca: "Şimdi biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir." dedi.” ( Bakara suresi 259. ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki yüz (100) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki yüz (100) ayette bahsi geçen insanın ölü olarak k geçirdiği yılların sayısını ifade etmektedir.
İKİ YÜZ (200)
“Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi. O halde sizden sabredecek yüz kişi olursa iki yüz düşmana galip gelirler, sizden bin kişi olursa Allah'ın izniyle iki bin düşmana galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.”
( Enfal suresi 66. ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki iki yüz (200) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki iki yüz (200) sabredecek yüz kişinin galip gelebileceği düşmanların sayısını ifade etmektedir.
ÜÇ YÜZ (300)
“Onlar, mağaralarında üç yüz yıl kadar kaldılar ve dokuz yıl da buna ilave etmişlerdir.” (Kehf suresi 25. ayet)
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki üç yüz (300) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki üç yüz (300) mağarada kalınan yılların sayısını ifade etmektedir.
BİN (1000)
“O vakit siz Rabbinizden yardım diliyordunuz. O da: "Ben işte ardı ardına bin melekle size yardım ediyorum" diye duanızı kabul buyurmuştu.” ( Enfal suresi 9. ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki bin (1000) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki bin (1000) Yüce Allah’tan yardım dileyen insanlara Yüce Allah’ın yardım olarak gönderdiği meleklerin sayısını ifade etmektedir.
İKİ BİN (2000)
“Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi. O halde sizden sabredecek yüz kişi olursa iki yüz düşmana galip gelirler, sizden bin kişi olursa Allah'ın izniyle iki bin düşmana galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.”
( Enfal suresi 66. ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki iki bin (2000) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki iki bin (2000) sabredecek bin kişinin galip gelebileceği düşmanların sayısını ifade etmektedir.
ÜÇ BİN (3000)
“O zaman sen müminlere: "Rabbinizin size, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?" diyordun.”
(Ali İmran suresi 124. ayet)
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki üç bin (3000) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki üç bin (3000) Yüce Allah’ın müminlere yardım olarak indireceği meleklerin sayısını ifade etmektedir.
BEŞ BİN (5000)
“Evet, sabreder ve (Allah'tan) korkarsanız, onlar ansızın üzerinize gelseler, Rabbiniz size nişanlı beş bin melekle yardım eder.”
(Ali İmran suresi 125. ayet)
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki beş bin (5000) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki beş bin (5000) Yüce Allah’ın müminlere yardım olarak indireceği meleklerin sayısını ifade etmektedir.
ELLİ BİN (50000)
“Melekler ve ruh miktarı ellibin yıl süren bir günde ona çıkarlar.” (Mearic suresi 4. ayet)
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki elli bin (50000) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki elli bin (50000) Meleklerin ve ruhların oraya çıkabilmeleri için gerekli olan yılların sayısını ifade etmektedir.
YÜZ BİN (100000)
“Biz onu (Yunus'u) yüz bin veya daha çok insana peygamber olarak gönderdik.” ( Saffat suresi 147. ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki yüz bin (100000) neyi ifade etmektedir?
Cevap: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki yüz bin (100000) Hz. Yunus’un peygamber olarak gönderildiği insanların sayısını ifade etmektedir.
ON DOKUZ (19)
“Üzerinde on dokuz vardır.”
( Müdessir suresi 30. ayet )
Soru: Yukarıda yer alan ayet içerisindeki on dokuz (19) neyi ifade etmektedir?
Cevap: ?
Görmüş olduğunuz gibi, Yüce Allah Kuran ı Kerim içerisinde tam olarak otuz adet tam sayıdan bahsetmiştir. Bu otuz adet sayının,yirmi dokuz tanesinin neyi ifade ettiği ayet içerisinde net olarak bildirilmesine rağmen, yalnızca bir tanesinin neyi ifade ettiği ayet içerisinde bildirilmemiştir.
Yüce Allah, bahsini geçirdiği otuz adet tam sayının, yirmi dokuz tanesinin neyi ifade ettiğini ayet içerisinde net olarak bildirirken, neden sadece bir tane sayının neyi ifade ettiğini bildirmemiştir? Bu sayı 19 sayısıdır. Kuran ı Kerim’i, tüm insanlığa tebliğ olarak indiren Yüce Allah, yirmi dokuz adet sayının neyi ifade ettiğini açık açık tebliğ ederken, neyin üzerinde 19 olduğunu gizli mi tutacaktır? Yoksa neyin üzerinde 19 olduğunu insanların çok düşünerek bulmasını mı isteyecektir?
“Kör ile gören bir olmaz, iman edip Salih ameller işleyen kimseler ile kötülük yapan da bir değildir. Ne kadar da az düşünüyorsunuz!” ( Mümin suresi 58. ayet )
Bu yönü ile 19 sayısı, daima merak konusu olması ile beraber, bu sayı hakkın da birçok görüş ortaya atılmış ve zaman içerisinde bu sayının mucizevî bir sayı olduğu ifade edilmeye başlanmıştır.
“ Kuran ı Kerim’in şifresi” adlı kitabın yazarı olan Sn. Ömer Çelakıl, yazmış olduğu kitapta 19 mucizesi hakkında şu satırlara yer vermiştir.
DÜNYAYI SARSAN 19 MUCİZESİ
“1974 yılında tüm dünyada geniş yankılara neden olan bir iddia ortaya atıldı. İddiayı ortaya atan mısırlı bio kimya doktoru Reşat Halifeydi.
Reşat Halifeye göre Kuran-ı Kerim içinde 19 sayısı ile ilgili bir kodlama vardı. Bilgisayarlarla gerçekleştirdiği çalışmasında, ortaya koyduğu deliller düşündürücüydü.
Müdessir suresinin 30. ayeti de sanki bu iddiayı tasdik ediyordu. Ayet tek bir cümleden oluşuyor ve şöyle deniyordu.
“Üzerinde 19 vardır”
Kısa bir süre sonra bir başka ilginç durumla karşı karşıya bulunulduğu anlaşıldı. Eğer mısırlı bio kimya doktoru Reşat halife haklıysa 19 kodu tam 1974 yılına kadar gizli kalmış demekti.
Az önce Kuran-ı Kerim içerisinde sadece tek bir sure içerisinde 19’dan bahsedildiğini söylemiştik. İşte ilginç rastlantıda buradaydı. Çünkü söz konusu ayetin geçtiği Müdessir suresi Kuran-ı Kerimin 74. suresiydi. 19 ile 74 yan yana getirildiğinde söz konusu kodun bulunduğu yıl ortaya çıkıyordu.”
Sevgili Ömer Çelakıl’ın kitabında yer vermiş olduğu ve yukarıda aynı şekli ile yazılı olan metin de, Kuran-ı Kerim içerisinde 19 sayısı ile ilgili bir kodlamadan söz edilmektedir.
Sn. Ömer Çelakılın kitabı içerisinde bu sayı ile ilgili vermiş olduğu örnekler aynı şekli ile aşağıda yer almaktadır.
- Kuran ı Kerim’in ilk ayeti Besmele 19 harftir.
- Kuran 114 sureden oluşur. (19x6)
- Kuran da, numara verilmemiş olan besmeleler dâhil 6346 ayet vardır. (19x334)
- Bu 6346 ayeti ifade eden 6346 sayısının basamak değerlerinin toplamı da 19’a eşittir: 6+3+4+6= 19
- İlk vah yedilen ayetlerin yer aldığı Alak suresi 19 ayetten oluşur. Ve ilk vahyedilen ayetlerin de toplam sözcük sayısı 19’dur.
- Son vah yedilen sure olan Nasr, Arapça da toplam 19 sözcükten oluşur.
- İlk vah yolan sure (96. sure) sondan 19. suredir.
- Kuran da geçen Allah isminin toplam sayısı 2698’dir. (19x142)
- Kuran da geçen “Rahim” sözcüğünün toplam sayısı 114’tür. (19x6)
19 sayısı gerçekten Kuran ı Kerim içerisindeki matematiksel düzeni çözebilecek anahtar sayı ise, bu tezi destekleyecek örneklerin sayısı, sn. Ömer Çelakılın yukarıda ifade etmiş olduğu örneklerin sayısından daha fazla, bu örneklerin nitelikleri ise mucizevi olmalıdır. Ayrıca Cenabı Allah böyle bir sayıyı Kuran ı Kerim içerisindeki sistemi çözümleyebilecek sayı olarak seçmiş ise, bu sayının bir amaca hizmet etmesi gerekmektedir. Yukarı da ifade edilen örnekler Kuran ı Kerim’in tamamını, ya da ezici çoğunluğunu oluşturmamakla birlikte, mucizevî bir amaca da hizmet etmemektedir. Kuran ı Kerim’in başka sureleri ve ayetleri de incelenecek olursa, 19 sayısı gibi başka sayıların da bu şekilde karşımıza çıkacağı görülecektir. Kuran ı Kerim içerisinde 19 sayısı sadece bir tek ayette zikredilmektedir.
“Üzerinde 19 vardır”
(74. surenin 30. ayeti)
Yukarıdaki ayette, neyin üzerinde 19 olduğu belirtilmemiştir. Zannedersem 19 kodunu ilk ortaya atan Reşat halifenin, bu sayıyı önemli bir sayı olarak düşünmesinin sebebi de budur. Yani neyin üzerinde 19’un bulunduğunun ayet içerisinde bildirilmiyor olmasıdır. Bu ayet’in devamındaki ayetlerde, Cehennem üzerindeki bekçilerin sayısından bahsedilmektedir. Müfessirlerin yorumu “Üzerinde 19 vardır” ayeti içerisindeki 19 sayısının cehennem üzerindeki bekçilerin sayısını ifade ettiği üzerinedir. Ancak bu onların yorumudur. Yüce Allah ise böyle bir şey söylememektedir. Eğer Yüce Allah, 19 sayısını bir işaret olarak gösteriyor ise, bu sayı ile işaret edilmek istenen şey, kesinlikle Sn. Ömer Çelakılın örneklerinde bahsettiği türden bir şey değildir. Çünkü Yüce Allah bu sayıya böyle bir misyon yüklemiş ve bu misyonu açıkça belirtmemiş ise, bu sayının bir mucize ortaya çıkartması gerekmektedir. Sn. Ömer Çelakılın vermiş olduğu örnekler ise, herhangi bir mucizeye işaret etmemektedir.
“Evrenin sırrı sayılarda gizlidir” adlı kitabın yazarı Sn. Ahmet Hüseyin Damarlı da, kitabında 19 sayısına yer vermiş ve bu sayının Mustafa Kemal Atatürk’e işaret ediyor olabileceğine dair bir yorum getirmiştir. Sn. Ahmet Hüseyin Damarlının, bu konu üzerine kitabında yer vermiş olduğu satırlar, aynı şekli ile aşağıda yer almaktadır.
“ Şimdi gelelim büyük önder Atatürk’te ki 19 şifrelerine:
- Doğum tarihi: 1881 (1881:19=99) Nüfus kütük numarası:19
- Harp okulunu 19. olarak bitirdi.
- Orduya yüzbaşı olarak katıldığında 38. kişi idi. (38:19=2)
- İlk askeri görevini 19. Kolordu komutanlığında yaptı.
- 38. Piyade Alay Komutanlığı yaptı. (38:19=2)
- 57. Piyade Alay Komutanlığı yaptı. (57:19=3)
- 19 Aralık 1915’te Albay oldu.
- Çanakkale de 19. Tümen Komutanlığı yaptı.
- Bandırma vapurunda kendisi ile beraber 19 kişi vardı.
- Samsun’a çıkışı 19 Mayıs 1919’du ve o yıl 38 yaşında idi. (38.19=2)
- Mareşal ve Gazi unvanını 19 Eylül 1921 de aldı.
- Kendisine toplam 19 madalya verildi.
- Kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devleti 57. Türk devletidir. (57.19=3)
- 10 Kasım 1938 de öldü.
- Öldüğünde 57 yaşında idi.
- 19. yüzyılda 19 yıl yaşadı.
- 20. yılda 38 yıl yaşadı.
- Türk halkına 19 yıl boyunca önderlik etti (1919,1938)
- Öldüğünde saat 9’u 5 geçiyordu. Yelkovan 1 de akrep 9 da idi, 1 ve 9, yani 19.
- Cenaze namazı 19 Mayıs 1938’de kılındı.
- Cenaze töreninde 19 notalı 19. Schophen çalındı.
- İsminde toplam 19 harf vardı.
- İlk görevine başladığı tarih olan 19 Mayıs 1919 tarihinde Kamer takvimleri ayın 19. gününü gösteriyordu.
Sn. Ahmet Hüseyin Damarlının yukarıda ki satırlarda ifade ettiği üzere, gerçektende 19 sayısı Mustafa Kemal Atatürk’e mi işaret etmekte idi? Şimdi bu konu üzerine bir mantık yürütelim.
19 sayısının bir mucize gösterebileceğini düşünmemize sebep olan şey, Kuran ı Kerim’dir. Eğer Kuran ı Kerim içerisinde, böyle bir ayet bulunmamış olsa idi, bu sayı ile ilgili her hangi bir tez ortaya atılamazdı. Eğer gerçekten 19 sayısı bir mucizeyi ortaya çıkaracak ise, bu mucizeyi Kuran ı Kerim’in bütünü ile gerçekleştirmeli ve şüpheye yer bırakmaksızın herkes tarafından kabul görmesini sağlayacak şekilde, deliller ortaya koymalıdır. Çünkü Yüce Allah işini yarım yamalak yapmaz. Kuran ı Kerim’i vesile kılarak göstereceği bir mucize, dışa vurulmasada her vicdanda kabul görecektir. Evet, Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatında 19 sayısı ile ilgili örneklerin bu denli fazla olması ilgi çekicidir. Ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçekleştirmiş olduğu başarı, Dünya’nın tamamını ele alacak olursak, bölgesel ve siyasi bir başarı olması ile birlikte, tüm Dünyayı ortak bir din ve vicdan üzerinde birleştiren bir başarı değildir. Ve sadece Türk milletini bağlamaktadır. Ayrıca bu durum’un Kuran ı Kerim’in bütünü ile ilgili bir bağlantısı olmamakla beraber, ortaya koymuş olduğu deliller de başlı başına bir mucizeye işaret etmemektedir. Ek olarak bu tezi savunan çevrelerin sayısı ise çoğunluğu oluşturmamaktadır. Mustafa Kemal Atatürk’ün göstermiş olduğu başarının, Kuran ı Kerim ve 19 mucizesi ile bütünleşebilmesi için, Mustafa Kemal Atatürk bu başarıyı göstermeden önce, bu başarıya dair açık delillerin Kuran ı Kerim içerisinde yer alan bir sistem aracılığı ile, ayyuka çıkmış olması gerekmektedir. Oysaki böyle bir durum hiçbir zaman oluşmamıştır.
NEYİN ÜZERİNDE ON DOKUZ VARDIR?
“Üzerinde 19 vardır”
(74. surenin 30. ayeti)
Yukarıda yer alan ayette iki eleman bulunmaktadır. Bu iki elemanın ilkinin kendisi ve görevi bilinmektedir. Bu elemanın kendisi 19, görevi ise diğer eleman’ın üzerinde bulunuyor olmasıdır.
İkinci elemanımızın ise kendisi bilinmemekte, ancak görevi bilinmektedir. Kendisi bilinmeyen bu elemanın görevi, diğer elemanımız olan 19 sayısını üzerinde bulunduruyor olmasıdır. Bize düşen şey ise üzerinde 19 olan bu elemanı ipuçları yardımı ile açığa çıkartmaktır.
19 bir sayıdır. Ve yaratılmış olan her şeyin içerisinde sayılarda yer almaktadır. Yüce Allah yarattığı her şeyi Kendi cinsleri içerisinde kendilerine özgü âlemler olarak yaratmış ve her yarattığına kendi âlemleri içerisinde hareket ve ifade alanları çizmiştir. Bir âleme bağlı bir eleman ancak kendi âlemi içerisinde aktivite olabilir. Bu yüzden 19 sayısı da ancak kendi âleminden bir şeyin üzerine çıkabilir. Yani görevini bildiğimiz ancak kendisini bilmediğimiz ve 19’u üzerinde taşıyan şey muhakkak bir sayı olmalıdır. Demek ki 19 sayısı ancak bir sayının üzerine çıkabilir. Yüce Allah Kuran ı Kerim’i Dünyada yaşayan herkese indirdi ise üzerinde 19 olan bu sayıyı da vakti geldiğinde Dünyada ki herkes aynı anda görebilmelidir ki, Kuran ı Kerim’in üzerinde 19 olan şey ile göstereceği mucizeye herkes şahit olabilsin.
DÜNYADAKİ BÜTÜN İNSANLARIN AYNI ANDA GÖREBİLECEKLERİ TEK SAYI
Dünyada ki insan nüfusunun sabit olmayan ancak sorulduğunda aynı anda bilebilecekleri tek sayı yaşanılan yada yaşanılacak günün tarihidir. Öyleyse 19 sayısı ancak bir tarihin üzerine çıkarsa tüm insanlar tarafından görülebilir. Yüce Allah “Üzerinde on dokuz vardır” ifadesi ile hangi tarihe işaret etmektedir? Acaba üzerinde 19 olan tarih Yüce Allah’ın sözünü yerine getirip Tur dağını tekrar Dünyaya iade edeceği tarih midir?
“Bir de senden acele azap istiyorlar. Elbette Allah sözünden caymaz. Bununla beraber Rabbinin katında bir gün, sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir.” ( Hac suresi 47. ayet )
Yüce Allah yukarıda ki ayette acele olarak kendisinden azap istendiğini ancak vaadinden asla vazgeçmeyeceğini, eninde sonunda acele olarak istenilen bu azabı gerçekleştireceğini bildirmektedir. Bizi üzerinde 19 olan tarihe götürecek olan şey ise bu ayet içerisinde ki en son ifadedir.
“Rabbinin katında bir gün, sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir.”
Her şeyide çift yarattık ki düşünüp ders alasınız
( 51. surenin 49. ayeti )
Kainatı Allah ve yarattıkları olarak ikiye ayırmak tamamen doğru bir davranış şekli olacaktır. Kainatın yaratılmış parçasını oluşturan yaratılmışları, yaratandan, yani Yüce Allahtan eksik kılan en önemli şey yaratılmış olmaları, diğer bir ifade şekli ile başlangıclı olmalarıdır. Kendinden varolan ve bir başlangıcı bulunmayan Yüce yaratıcı her şeyin yaratıcısı olmak ile beraber yarattığı her şeyi de bir başlangıçla yaratmıştır. Yüce Allah Yukarıdaki ayette bildirdiği çift yaratma adetini Kuran ı Kerim’in her zamana hitab etme özelliğinden ötürü hiçbir zaman değiştirmeyeceğinden dolayı, bizim formatımızda 1000 yıla denk olan kendi katındaki bir gününüde bir başlangıçla yaratmış ve ilk olarak bir çift gün yaratmıştır. Yani bizim formatımızdan 2000 yıla denk olan bir çift gün.
Yukarıdaki mantıktan hareket ile Yüce Allahın kendi katına ait yaratmış olduğu ilk çift güne “Üzerinde 19 vardır” dersek…
2019
Allah’ın izni ile “Üzerinde 19 vardır” ayeti ile gizlenmiş olan şey, 2019 tarihidir (en doğrusunu Allah bilir). Bu tarih acaba Güneşi Batıdan doğurmak amacı ile Tur dağının tekrar yeryüzüne iade edileceği tarih midir?
Kitabımızın başında yalnızca sekiz adet ayette Tur dağından bahsedildiğini belirtmiştik. Yüce Allah bu sekiz adet ayetin ilk üç tanesinde Tur dağını yukarı kaldırdığını ifade etmekte idi. Kuran ı Kerim içerisinde Tur dağından bahsedilen 4. ve 5. ayet ise aşağıda yer almaktadır.
“Biz ona Tur dağının sağ yanından seslendik ve onu hususi bir konuşmada bulunmak üzere kendimize yaklaştırdık.”
( Meryem suresi 52. ayet )
“Ey İsrail oğulları! Sizleri düşmanınızdan kurtardık ve Tur dağının sağ yanında size söz verdik, üzerinize de kudret helvası ve bıldırcın indirdik.” ( Taha suresi 80. ayet )
Yüce Allah Tur dağından Kuran ı Kerim içerisinde bahsettiği 4.ve 5. ayetlerde ortak bir ifade kullanmıştır. Bu ortak ifade “Tur’un sağ yanında” ifadesidir. Yüce Allah sağın Rabbi olduğu gibi solunda Rabbi’dir.
“O, doğunun ve batının Rabbidir. Ondan başka tanrı yoktur. O halde yalnız O'nu vekil tut.”
( Müzzemmil suresi 9. ayet )
Yüce Allah Tur dağından bahsettiği bu iki ayette neden özellikle sağ yan ifadesini kullanmıştır?
“Tur’un sağ yanında” ifadesinin kullanıldığı ilk ayet Meryem suresine aittir. Bu ifadenin ikinci olarak kullanıldığı ayet ise Taha suresine aittir. Ve bu iki sure Kuran ı Kerim içerisinde yan yana bulunmakla birlikte Meryem suresi Taha suresinin sağ yanında yer almaktadır.
Taha suresi Kuran ı Kerim’in 20., Meryem suresi ise 19. suresidir.
TAHA SURESİ – MERYEM SURESİ ( Sağ yan )
20 19
2019
Yüce Allah Eğer Taha suresini Kuran ı Kerim’in 21. sırasına, Meryem suresini de 20. sırasına yerleştirmiş olsa idi bu iki sure numarasını sağ yan ifadesine göre yerleştirdiğimizde 2120 sayısını görürdük. Ancak yüce Allah’ın görmemizi istediği sayı 2120 değil 2019 dur.
TUR DAĞI 2019 YILI İÇERİSİNDEKİ HANGİ GÜNDE DÜNYAYA ÇARPACAKTIR?
Kitabımızın başlarında Yüce Allah’ı çok rakamlı sayılar ile anlatmaya kalkarsak her basamağa 1 rakamını yazmak durumunda kalacağımızı belirtmiştik. Bu mantıkla hareket edersek 2019 yılı içerisinde ki tarih 11.11 tarihi olmalıdır.
Yüce Allah 2019 yılı içerisinde yer alan bir günde dünyayı Tur dağı ile çarpacaktır. (en doğrusunu Allah bilir). Yüce Allah Tur suresinin başından itibaren bu olayı tasvir etmektedir. Tur suresi toplam 49 adet ayetten oluşmakta ve sadece bir tek ayetinde hem gün sözcüğü hem de çarpma sözcüğü yer almaktadır. Bu ayetin iyice anlaşılabilmesi için bir önceki ayet ile birlikte görelim.
“Gökten bir parçanın düştüğünü görseler, "Üst üste yığılmış bulutlardır." derler.”
(Tur suresi 44. ayet)
“Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları (kendi hallerine) bırak.”
(Tur suresi 45. ayet)
Yüce Allah Yukarıdaki ayetin Tur suresinin 45. sırasında yer almasını istemiştir. Tur suresi Kuran ı Kerim’in 52. suresidir. Acaba Yüce Allah Tur suresini Kuran ı Kerimin 52. sırasına, “Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları (kendi hallerine) bırak.” Ayetini de bu surenin 45. sırasına yerleştirerek ve bu ayette gün sözcüğünü kullanarak acaba Tur dağının dünyaya çarpacağı net günü bildiriyor olabilir mi?
Hepinizin bildiği üzere bir yılda 52 hafta bulunmaktadır. Yukarıdaki ayet 52. surenin 45. ayeti olduğuna göre 52 haftalık bir senenin 45 haftası kaç gün yapar?
Cevap: Bir hafta yedi gün olduğuna göre 45x7= 315
Demek ki Yüce Allah 52. surenin 45. ayeti ile 52 haftalık bir senenin 315. gününe işaret etmektedir.
Şubat ayının 28 çektiğini düşünürsek ki 2019 yılının şubat ayı 28 çekmektedir. Yılın ilk ayı olan Ocak ayının birinci gününden saymaya başladığımızda yılın 315. günü tam olarak 11.11 tarihine denk gelmektedir.
11.11.2019
TUR DAĞI 11.11.2019 TARİHİNDE DÜNYANIN NERESİNE DÜŞECEKTİR?
11.11.2019 tarihinde Tur dağı Dünyaya ansızın değil göz göre, göre çarpacak ve Dünyanın neresine çarparsa çarpsın çarpışmanın yaşandığı bölgede bir azap durumu ortaya çıkacaktır. Yüce Allah azgınlıkta ve zalimlikte haddi aşmamış bir topluluğa azap verecek değildir.
De ki: "Söyler misiniz bana! Size Allah'ın azabı ansızın veya açıkça gelirse, zalim toplumdan başkası mı helak olur?"
( Enam suresi 47. ayet )
Diyelim ki Yüce Allah bu Azabı Kuran ı Kerim’i inkâr etmiş ve azgınlıkta ileri gitmiş bir kavmin başına getirecek olsun. Bu kavim Yüce Allah’a şu soruyu sormaz mı?
“ Ey Allah’ım! Bizim Kuran ı Kerim’e inanmadığımızı gayet iyi biliyordun. Bizler Kuran ı Kerim’e inanmadığımız için, içinde ki nasihatleri de alamadık ve bu yüzden bir azgınlık içerisine girdik. Ancak Bilmektesin ki Bu Dünyada sana ve Kuran ı Kerim’e inandığını söyleyen öyle bir topluluk var ki hem bizim azgınlığımızdan geri kalır bir tarafları bulunmamakta, hem de verdiğin emanetlere sahip çıkamamaktadırlar. Sen bu topluluğu daha iyi bilmektesin. Sen ki Adaletinle tüm Dünyayı kuşatmışken, Bu azabı Kuran ı Kerim ahlakını kabullenip ahlaksızlığın hat safhasını yaşayan ve verdiğin emanetlere sahip çıkamayan bir topluluk dururken, Kuran ı Kerim ahlakını düşmüş olduğu gafletten dolayı alamamış olan bizlere mi vereceksin? Azabın en büyüğü doğru üzerinde yürürken, doğruyu terk edenlere verilmeli değil midir?”
ALLAH’IN VERDİĞİ EMANETLERE SAHİP ÇIKAMAYAN VE AZGINLIKTA HADDİ AŞMIŞ EN BÜYÜK İSLAM ŞEHRİ
İSTANBUL
KUTSAL EMANETLER
Topkapı Sarayında, hazine dairesinde saklanan Hz. Muhammed’e, Kâbe’ye ve bazı sahabeye ait olan eşyalardır. Yavuz Sultan Selim'in 1517'de Mısır’ı fethinden sonra İstanbul’a getirilmiş, bir bölümü de İslam ülkelerinden derlenmiştir. Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesi'nde korunmakta ve sergilenmektedir.
Yüce Allah’ın 11.11.2019 tarihinde Tur dağını tekrar Dünyaya iade edeceği yer, Osmanlı imparatorluğunun başkenti, en son hilafet merkezi, İslamiyet’in kutsal emanetlerinin bulunduğu, ancak yaşantısı ile bu emanetlere sahip çıkamayan İstanbul şehridir.
İstanbul şehri Müslüman olmayan batılı ülkelerin materyalist yaşantılarını aratmayan aşırı özgür ve azgın yaşantısı ile zevki sefa ederek Yüce Allah’ın verdiği emanetlere nankörlük etmektedir. Ancak bu azgınlıklarının sonucunun ne olacağını ileride yani 11.11.2019 tarihinde gayet iyi öğreneceklerdir.
“Ta ki kendilerine verdiğimiz şeylere nankörlük etsinler! Şimdi zevk edin bakalım! Artık ileride bileceksiniz.”
(30. surenin 34. ayeti )
Yüce Allah yukarıdaki ayetin, bulunmuş olduğu sure içerisinde 34. sırada yer almasını istemiştir. “Sayı ile şehir bulmaca” adlı bir yarışma icat etsek ve Türkiye de yaşayan insanlara bu yarışma kapsamında 34 sayısının hangi şehri ifade ettiğini sorsak tüm Türkiye’nin bu soruya vereceği cevap kesinlikle İstanbul olacaktır. İçimizden bazıları “Ne yani Yüce Allah İstanbul’u 34 sayısını kullanarak mı ifade etmektedir?” diyebilir.
Yüce Allah 11.11.2019 tarihinde Tur dağının düşeceği şehri Kuran ı Kerim içerisine gizlemiş ise bu gizleme işlemini kesinlikle sayıları kullanarak yapacaktır. Çünkü Kuran ı Kerim’in harf, ayet ve sure tertibi değiştirilmesi mümkün olmayan ilahi sayısal bir düzene sahiptir. Eğer tüm Türkiye’nin 34 sayısı ile algıladığı şehir İstanbul ise Yüce Allah’ın bu şehri tanıtmak amacı ile 34 sayısını kullanması kadar doğal bir şey olabilir mi? Çünkü Yüce Allah gerçeği açıklamak amacı ile ufak bir sivrisineği bile misal göstermekten çekinmez.
“Muhakkak ki Allah bir sivrisineği, hatta daha üstününü misal getirmekten çekinmez. İman edenler onun Rablerinden gelen gerçek olduğunu bilirler. Ama küfre sapanlar: "Allah böyle bir misal ile ne demek istedi?" derler. Allah onunla birçoklarını şaşırtır, yine onunla birçoklarını yola getirir. Onunla ancak o fasıkları şaşırtır.”
( Bakara suresinin 26. ayeti )
Yüce Allah gerçeği açıklamak adına bir sivrisineği bile misal göstermekten çekinmez iken İstanbul şehrini tanıtmak adına 34 yada 1453 sayısını kullanmaya mı çekinecektir? Hele ki tüm dünya İstanbul’u bu sayılar ile tanırken. Yüce Allah Kuran ı Kerim aracılığı ile İstanbul şehrini uyarmakta ve başlarına inecek tehlikeyi onlara haber vermektedir. Ancak İstanbul şehrinin zevki sefa içerisinde şımarmış olanları bu azaba dair tüm delilleri görseler bile gördükleri şeyleri kesinlikle yalanlayacaklardır.
“ Biz hangi şehre tehlikeyi haber veren bir uyarıcı gönderdikse mutlaka oranın refah içerisinde şımarmış olanları ‘biz sizin gönderdiğiniz şeyleri tanımayız dediler’.”
( 34. surenin 34. ayeti )
Şu ana kadar iki adet 34 numarasına sahip ayet gördük. Eğer Yüce Allah Kuran ı Kerim içerisindeki 6236 adet ayet’i 114 adet sureye dağıtmayıp 1 den 6236 ya kadar sıralasaydı bu 6236 adet ayetin içerisinde 34 ayet numarasına sahip yalnızca bir tane ayet olacaktı. Bu düşünceden hareketle Yüce Allah’ın 6236 adet ayeti neden 114 adet sureye dağıttığını belki de anlayabileceğiz. İstanbul şehrinin azgınlıkla yarış edenleri bu azap haberini duyduklarında azgınlıklarında daha da ileri gidip Yüce Allah’ın bu uyarısı ile dalga geçeceklerdir. Ancak dalga geçtikleri şey isteseler de istemeseler de 11.11.2019 tarihinde onları kuşatacaktır.
“Sonunda yaptıklarının cezası onlara isabet etti ve kendisi ile alay ettikleri şey onları kuşatıverdi.”
(16. surenin 34. ayeti )
Yüce Allah isyan etmelerinden dolayı 11.11.2019 tarihinde İstanbul şehrinin üzerine gökten bir azap indirecektir.
“Şüphesiz biz, isyan etmekte olduklarından dolayı, bu şehir halkının üzerine gökten bir azap indireceğiz.”
(29. surenin 34. ayeti )
Ey İstanbul şehri, ben size başınıza gelecek azap hakkında Kuran ı Kerim ile öğüt vermek istesem de Allah sizi helak etmeyi murad ediyorsa, zaten öğüt vermemin size bir faydası olmayacaktır.
“Ben size öğüt vermek istemiş olsam da, eğer Allah sizi helak etmeyi murad ediyorsa, zaten öğüt vermemin size bir faydası olmaz. Rabbiniz O’dur. Ve muhakkak ona döndürüleceksiniz.”
(11.surenin 34. ayeti)
“Onlar için dünya hayatında bir azap vardır; Ahir et azabı ise elbette daha şiddetlidir. Onları Allahın azabından koruyacak hiç kimse yoktur!” (13.surenin 34. ayeti)
“Her ümmetin bir eceli vardır. Artık ecelleri geldiği zaman ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.”
(7. surenin 34. ayeti )
“ İşte biz günahkârlara böyle yaparız.”
(37. surenin 34. ayeti)
“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz.”
(49. surenin 10. ayeti)
Yüce Allah soy, dil, ülke, renk gözetmeksizin Mümin olan herkesin kardeş olduğunu bildirmektedir. Ancak şu anki Mümin kardeşlik Cenabı Allahın istediği şekilde değildir. Yaşamış olduğumuz şu zaman Müslüman iradenin kardeşlik birliğini gösteremediği, çıkarcı zihniyetler ile dolu, parçalanmış ve şuurunu kaybetmiş bir aile görünümündedir. Allahın, siz müminler kardeşsiniz demesine rağmen, Dünyada İslam birliği hala oluşturulamamıştır.
11.11.2019 tarihinde gerçekleşecek olan bu olay (eEn doğrusu Allah bilir) şuurunu kaybetmiş Müslüman iradenin şuurunun yerine gelmesi amacı ile Yüce Allah tarafından atılan bir tokat olacaktır.
ANAHTAR SAYI
Yüce Allah, Kuran ı Kerim içerisine gizlemiş olduğu bu haberin açığa çıkabilmesi için Kuran ı Kerim içerisindeki harfleri, ayetleri ve sureleri bir sisteme göre yerleştirmiş ve bu sistemin çalıştırılabilmesi için de anahtar görevi üstlenecek bir sayı seçmiştir. Yüce Allah, sistemin çalışabilmesi amacı ile, harflerin, ayetlerin ve surelerin yerlerini bu sayıya göre ayarlayarak sistemin çalışabilmesini sağlamıştır. Anahtar sayının bir başka görevi de gizlenmesi gereken bir sayıyı kendi katı şeklinde gizliyor olmasıdır.
Kitabımızın başlarında Yüce Allah’ı ifade edebilecek en güzel sayının 1 sayısı olduğunu belirtmiştik. Ancak 1 sayısı hem başlangıç sayısı olduğu için hemde çarpma ve bölme özelliğine sahip olmadığından dolayı her hangi bir sayıyı kendi katı şeklinde saklayamayacaktır.
Dünyada ki her şey yansımadan oluşmaktadır. İnsanın suratını yukarıdan aşağıya doğru iki eşit parçaya ayıracak olursak bir taraf diğer tarafın aynadaki yansıması gibidir. Teknoloji de bile bu yansıma sistemi kullanılmaktadır. Örneğin, bir otomobilin kaportasını boyuna iki eşit parçaya ayıracak olursak bir taraf diğer tarafın aynadaki yansıması gibidir.
1 sayısına ayna tuttuğumuzda 11 sayısını görürüz. İşte Yüce Allah’ın anahtar olarak seçmiş olduğu sayı yaratılışın ilk fotoğrafını temsil eden 11 sayısıdır. (Allah yaratmaya başlamadan önce yalnızca 1 olan kendisi vardı. Yaratılmış olan her şey 1 olan Allah tarafından 1’er çif, 1’er çif yaratılır ve birer birer sayılır. Bu bağlamda da 11 sayısı yaratılışın ilk fotoğrafıdır. Yani Allah ve yarattığı, 11 sayısının iki adet bir sayısından oluşması Allahın ve yarattığının birbirine denk olduğu manasını değil her 1 yaratılmışın 1 olan Allah’ın içinden çıkmış olduğu mantığını ortaya çıkartmaktadır.)
Kuran ı Kerim içerisinde ki sistemi çalıştırmadan önce 11 sayısı ile ilgili birkaç bilgiyi (rivayeten) sizler ile paylaşmak istiyoruz.
KÂBE’NİN TARİHÇESİ
Kâbe Müslümanların kıblesi olan Beytullah’ın ismidir. Kâbe ilk yapılışından buyana tam 11 defa inşa edilmiştir.
1- Rivayete göre; Yüce Allah, Gök halkının Beyt-i Mamur’u tavaf ettikleri gibi, yeryüzü halkının da tavaf ve ziyaret etmeleri için Beyt-i Mamur’un yerde bir misali olmak üzere Melekler gönderip ilk Kâbe yi inşa ettirmiştir.
2- Kâbe’nin ikinci kez inşa edilişi Âdem Aleyhisselam tarafından gerçekleştirilmiştir.
3- Âdem Aleyhisselam’ın vefatından sonra, oğulları, Kâbe’yi taş ve çamurla yeniden yaptılar. Bu yapı Tufan’a kadar kaldı. Tufan’da yıkıldı ve belirsiz oldu. Kâbe’yi Âdem Aleyhisselam’dan sonra, oğlu Şis Aleyhisselam ilk kez taş ve çamurla yapmıştır. Nuh Aleyhisselam ile İbrahim Aleyhisselam arasındaki çağda ise Kâbe’nin yeri; sellerin aşamayacağı, kırmızı kesekli bir tepecik halinde idi. İnsanlar Kâbe’nin yerinin orada olduğunu bilmekte fakat tam yerini tayin edememekte idiler. Bununla beraber, her taraftan mazlumlar oraya gelir ve sığınırlardı. Sıkıntıya uğrayanlar orada dua ederlerdi. Kâbe’nin yeri Yüce Allah tarafından İbrahim Aleyhisselam’a bildirilinceye kadar insanlar orayı ziyaret ederlerdi.
4- Kâbe’yi, dördüncü defa, İbrahim Aleyhisselam oğlu İsmail Aleyhisselam ile birlikte yapmışlardır.
5- Üzerinden zaman geçip yıkılınca Kâbe’yi beşinci defa Ama likalılar;
6- Üzerinden zaman geçip yıkılınca Kâbe’yi altıncı defa Cürhümiler;
7- Kâbe’yi yedinci defa Kusa yy b. Kil ab;
8- Üzerinden zaman geçip yıkılınca, Kâbe’yi sekizinci defa Kureyşliler;
9- Kâbe’yi dokuzuncu defa (Hicri: 61) Abdullah b. Zübeyir;
10- Kâbe’yi onuncu defa Haccac b. Yusuf es- Saka fi yaptı.
11- Kâbe’nin 11. ve son kez inşa edilişi; Osmanlı padişahlarından Sultan Ahmet’in onarımından sonra oğlu 4. Sultan Murat b. Sultan Ahmet tarafındandır.
— Hz. Musanın İsrail oğulları ile birlikte mısırdan çıkışı Nisan ayının 11. gününde gerçekleşmiştir.
——Hz. Muhammed Hicretin tam 11. yılında vefat etmiştir.
—Buhari Hz. Aişe’den şöyle rivayet ediyor: Hz. Muhammed Ramazan-ı şerif’in içinde ve dışında (nafile olarak) 11 rekâttan fazla namaz kılmazdı.
— Hz. Muhammed yatsı namazı ile sabah namazı arasında tam olarak 11 rekât namaz kılardı.
—Bir gün içerisinde 17 rekât Farz namazı bulunmaktadır. Bir haftada ise 17x7= 119 Rekât, ancak Cuma namazının da 2 rekât farzı olduğu için 119+2=121. Bir haftada toplam 121 rekât farz namazı bulunmaktadır. 121 sayısı 11’in tam olarak 11 katıdır.
“ Haset ettiği zaman haset edenin şerrinden”
( 113. surenin 5. ayeti)
Yukarıdaki Ayetin iniş sebebi hakkında deniliyor ki: “Lebid binil’Asam” adında bir Yahudi, Hz. Muhammed hakkında 11 düğümlü bir şey üzerine bir sihir yapmış, o şeyi bir kuyunun dibindeki bir taşın altına gömmüş ve Hz. Peygamberin bu yüzden hasta olmasını arzu etmişti. Fakat Cebrail Aleyhisselam gelmiş ve bu ayeti kerimeyi getirmiş ve bu sihir hadisesini haber vermişti. Bu durum karşısında peygamber efendimiz Hz. Ali ve Hz. Talha’yı göndererek sihir yapılan o şeyi kuyudan çıkarttırmıştır.
— Bir Güneş yılı 365 gün dür. Bir Kamer yılı ise 354 gündür. Bir Güneş yılı ile bir Kamer yılı arasındaki gün farkı ise.
365–354=11
— “Kuran ı Kerim” ifadesi Türkçede ki ifade şekline göre 11 harften oluşmaktadır.
— Vitir namazının en çoğu 11 rekâttır.
— Ramazan ayı tam 11 ayda bir gelmektedir.
— İnsan boynu 7 adet omurdan oluşmaktadır ve bu 7 omurun her birinde 11 adet uzantı bulunmaktadır.
— Hz. İsa’nın talebelerinin sayısı 11’dir.
— 11 Eylül olayı
Eğer 11 sayısı gerçektende Kuran ı Kerim içerisinde ki sistemi açığa çıkaracak sayı ise bu sayının bulunuşu Türkler aracılığı ile gerçekleşmiş olacaktır. Bildiğiniz gibi Türk bayrağı ay ve yıldız sembollerinden oluşmaktadır. Kuran ı Kerim içerisinde sadece bir ayette Ay ve yıldız ifadeleri birlikte kullanılmaktadır. Aynı şekilde Kuran ı kerim içerisinde yalnızca bir tek ayette de 11 sayısından bahsedilmektedir. Bahsetmiş olduğumuz bu iki ayet aslında aynı ayettir.
“Hani bir vakitler Yusuf, babasına demişti ki: "Babacığım, ben rüyada onbir yıldızla güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm.”
( 12. surenin 4. ayeti)
Artık sistemimizi çalıştırmaya başlayabiliriz. Kuran ı Kerim’in 11.11 tarihini teyit etmesini isteyelim. İstanbul şehrini tanımamızı sağlayan 34 sayısını anahtar sayımızın katı şeklinde gizleyecek olursak 34x11= 374 sayısını elde ederiz. Kuran ı Kerim’in baştan 374. ayeti 3. surenin 81. ayetidir. Yani 3. surenin 81. ayeti İstanbul’un gizlenmiş halidir. Bu ayetten itibaren ileriye doğru sayacak olursak 1111. ayet tam olarak 11. surenin 11. ayetine denk geldiğini göreceğiz.
Yüce Allah’ın, 6236 adet ayeti 114 adet sureye paylaştırırken 3. sureye 200 adet değil de 201 adet ayet yerleştirdiğini düşünelim. Bu durumda Kuran ı Kerim’in baştan 374. ayeti olan 3. surenin 81. ayetinden itibaren ileriye doğru saydığımızda 1111. ayet 11.surenin 11. ayetine değil 11. surenin 10. ayetine denk gelecekti. Ancak Yüce Allah hassas bir ayarlama ile 11. surenin 11. ayetine denk gelmesini sağlamıştır.
Şimdide Kuran ı Kerim’in 11.11.2019 tarihini teyit etmesini isteyelim. Yüce Allah 6236 adet ayeti Kuran ı Kerim içerisine paylaştırırken yalnızca bir tek surenin 34 adet ayete sahip olmasını arzu etmiştir. Bu sure 31. sure olan Lokman suresidir. Kuran ı Kerim’in 11.11’inden yani 11. surenin 11. ayetinden tam 2019 ayet sonra yer alan ayet Kuran ı Kerim İçerisinde 34 ayete sahip tek sure olan Lokman suresinin en son yani 34. ayetidir.
11.11.2019 tarihi ve bu tarihte vuku bulma ihtimali yüksek olan (Çünkü en doğrusunu Allah bilir) bu hadise hakkında şu ana kadar paylaşmış olduğumuz her şey, tamamın ancak ufak bir kısmıdır. Bu kitabı okuyan her kişi şunu çok iyi idrak etmelidir. Bu kitap saf, ön yargısız ve doğru bir akıl ile incelenecek olursa, Dünyanın ve insanlığın başına gelecek olan en son ve en büyük olayın (Kıyamet değil, Asrı saadetn başlangıç gongu) Yüce Allah tarafından bir amaç doğrultusunda tüm insanlığa bildirildiği anlaşılacaktır. Çünkü bu, Allah’ın izni ile Yüce Allahtan gelen gerçeğin ta kendisidir. Tabiî ki bu durumu bu kadar çok delilleri olmasına rağmen kabullenmeyenler olacaktır. Zaten herkes bu gerçeği kabul edecek olsaydı. 11.11.2019’a gerek olmazdı. Bu kitabın içerisindeki her örnek bir delil niteliğindedir. Ancak inkâr edenler bütün delilleri görseler bile inkârlarında inat etmeye devam edeceklerdir.
“İçlerinden seni dinleyenler de vardır, fakat biz, onu anlamalarına engel olmak için kalplerinin üstüne örtüler, kulaklarının içine de ağırlık koyduk. Onlar, bütün delilleri görseler bile yine ona inanmazlar. Hatta sana geldiklerinde seninle tartışırlar. Ve o kâfirler: "Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir" derler.
( Enam suresi 25. ayet)
KADİR GECESİ
Tüm İslam alemi Kadir Gecesinin Kuran ı Kerim’in indirildiği günün gecesi olduğu görüşünü belirtmetedir. Peki Kadir gecesi gerçekten de Kuran ı Kerim’in indirildiği günün gecesi midir?
Bu gün insanların Kadir gecesi diye bir geceden bahsedebilmesinin bir tek nedeni bulunmaktadır. O da toplam olarak 5 adet ayetten oluşan ve Kuran ı Kerimim 97. Suresi olan Kadir suresidir. Eğer Kuran ı Kerim içerisinde böyle bir sure bulunmuyor olsa idi, kimse Kadir gecesi diye bir geceden bahsedemez idi. Öyle ise Kadir gecesi hakkında şu ana kadar yazılan, çizilen her şey Kadir suresinin 5 adet ayetinin yorumlanması sonucunda ortaya çıkmış olan şeylerdir. Şimdi bu yorumların ne kadar doğru olup olmadığını anlamak üzere Kadir suresine bir soru soralım.
“Ey kadir suresi Yüce Allah senin içinde Kadir gecesi Kuran ı Kerim’in indirildiği gecedir diye bir ifadede bulunuyor mu?”
Cevap: Hayır
Kuran ı Kerim’in Kadir suresinin içerisinde hatta Kuran ı Kerim’in hiçbir yerinde Kadir gecesinin Kuran ı Kerim’in indirildiği gece olduğu hakkında bir bilgi bulunmamaktadır. Tur dağının ve 11.11.2019 bilgisinin Kuran ı Kerim’i ilk okuyanların idrakına kapalı olmasından kaynaklanan yanlış yorumlar nasıl ki en uzak mescid i Kudüs yaptı ise, aynı şekilde Kadir gecesini de Kuran ı Kerim’in indirildiği gece yapmışlardır. Ama Allah’ın izni ile Kadir gecesi üzülmeden ifade ediyorum ki Kuran ı Kerim’in indirildiği gece değildir (Tabiiki en doğrusunu Yüce Allah bilir). Evet! Herkesin 2x2= 4 dediği şeye neye dayanarak 3 diyorsun zındık diyebilirsiniz. Bende diyorum ki; Kuran ı Kerim’in 5 adet ayetten oluşan Kadir suresinin içerisinden, Allah ben Kuran ı Kerim’i Kadir gecesinde indirdim demediği halde siz bu sureyi yorumlayıp neye dayanarak Kadir gecesi Kuran ı Kerim’in indrildiği gecedir cümlesini ortaya çıkarıyorsanız bende bu sureyi yorumlayarak ve bu yoruma dayanarak Kadir gecesi Kuran ı Kerim’in indirildiği gece değildir. Diyorum.
Buyurun Kadir suresini yorumlayalım desem. “Sen kimsin? ilmin, Mürşid i Kamilin, Medresen neki Kadir suresini yorumlayacaksın sana mı kaldı zındık” diyenler çoğunluğu oluşturabilir. Olsun şu yaşamış olduğumuz ahir zamanda benim tercihim azınlığın içerisinde olabilmek. Çünkü garip gelip galip gidebilmek için bu şart.
Şimdi bizim yapacağımız şey sadece beş adet cümle yorumlamak olacak. Öncelikle Kadir sözcüğünün ne manaya geldiğini öğrenelim. Kadir sözcüğü kudret, azamet, Her şeye güç yettiren manasını içerisinde barındırmaktadır. Şimdi bu beş adet cümleyi inceleyelim.
Cümle 1: Muhakkak ki biz onu kadir gecesi indirdik
Soru: Yukarıdaki cümlenin içerisinde Kuran sözcüğü yer almamaktadır. Öyle ise neye dayanarak Kuran meallerinde bu cümleyi “Muhakkak ki biz Kuran ı Kerim’i Kadir gecesi indirdik” diye yazarak birde bu cümleyi Kuran meali diyerek Allah’a maletmeye çalışıyorlar? Yüce Allah Kuran ı Kerim’ içerisinde 69 sefer Kuran ifadesi kullanırken bu ayetin içine koyacağı Kuran ifadesinin malzemesini mi bulama dıki sadece “Muhakkak ki biz onu kadir gecesi indirdik” diyerek bu ayeti müteşabih kıldı?
Cevap: Ayet içerisinde Yüce Allah’ın bir şey indirdiği fakat indirdiği şeyin ne olduğu açık açık belirtilmemiştir. Bu nedenle bu indirilen şeyin ne olduğu hakkında bir tespit ihtiyacı ortaya çıkmıştır. 11.11.2019 ve Tur dağının gerçek akıbetinden haberi olmayan müfessirlerde en mantıklısını yaparak. “bunu çocuğuma sor o bile bilir” dercesine “Kadir gecesi Kuran ı Kerim’in indirildiği gecedir. Başka ne olacak ki” demişlerdir. Ama şu da bir gerçekki “Kuran ı Kerim bir gecede değil 23 yılda idirilmiştir” dediğimizde ise bu yorumu yapanlar yine Kuran ı Kerim’e dayandıramadan “Hayır efendim Kuran ı Kerim Kadir gecesinde yani bir gecede Allah katından Dünya semasına indi Cebrail de 23 senede peyder pey onu Hz. Muhammed’e bildirdi.” Diyorlar. Ama sadece diyorlar.
Cümle 2: Kadir gecesini sana ne bildirdi?
Kadir gecesinin Kuran ı Kerim’in indirildiği gece olduğunu söyleyenlere şimdi soruyorum “Kadir gecesinin Kuran ı Kerim’in indirildiği gece olduğunu size ne bildirdi? Söyleyin de biz de bilelim.” Bu soruya eğer kalkıp biri Kuran bildirdi derse ben de ona tövbe de derim. Çünkü Kuran ı Kerim böyle bir şey söylemiyor. Hz. Muhammed de onlara böyle bir şey söylemediğine göre verebilecekleri tek cevap “ya başka ne olacak ki” olacaktır. Bakacağız ne olacağına…
Cümle 3: Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
1000 ay 83.3 yıl yani ortalamanın üzerinde bir insan ömrünü ifade etmektedir. Buradan da Kadir gecesinin bir insanın bir ömür boyu yaşayabileceği her şeyden daha güzel ve daha hayırlı tek bir gece olduğu anlaşılmaktadır.
Cümle 4: Melekler ve ruh her bir iş için o gece Rablerinin izni ile peyder pey inerler.
Yukarıdaki Cümlenin yorumunu birazdan yapacağız.
Cümle 5: O gece fecre kadar selamettir.
Kadir suresini oluşturan beş adet cümle Yukarıda yer almaktadır. Bu beş cümleden genel olarak anlaşılan şey Yüce Allah’ın her şeye güç yettirdiği en kudretli en yüce bir gecesinin içerisinde Dünyaya bir şeyin indirildiği, Bu indirilen şeyi insanlara neyin bildirdiği, Bu gecenin 1000 yıl yani bir insan ömründen daha hayırlı olduğu, Meleklerin ve ruhların o gecede Allah’ın izni ile yer yüzüne indiği ve bu gecenin fecir vaktine kadar selamet olduğu anlaşılmaktadır.
Ağzı olanın konuşma hakkı var ise bizim de ağzımız var. Çoğunluğun canı sıkılacak ama olsun şimdi birazda biz konuşalım. buda bizim Kadir suresi hakkında dilimizden dökülenler.
1. Muhakkak ki biz onu (Tur dağını)kadir gecesi indirdik
11.11.2019 tarihinde Tur dağı gerçekten de Dünyaya iade edilir ise Kadir suresinin 1. Ayeti o tarihtede manasını aynı şekli ile korumak zorunda olduğu için. “İndireceğiz” değil, “indirdik”. İfadesi kullanılmıştır. Zaten iki zamanada hitab edebilecek sözcük budur. Ayrıca bu Allah’ın kesinleşmiş vaadi ise bu olay Allah’ın zamansızlık kavramına dayalı olarak olmuş ve bitmiş bir olaydır.
2: Kadir gecesini sana ne bildirdi?
Gelelim Kadir gecesinin ne olduğunu bize neyin bildirdiğine.
Muhakkak ki biz onu (Tur dağını)kadir gecesi indirdik
Kadir gecesini sana ne bildirdi?
Yukarıda yer alan Kadir suresinin 1. ve 2. Ayetlerinin orijinal metnini oluşturan harflerin içerisinde 2019 adet harf yoktur. Ama 20+19= 39 adet harf vardır. Zaten bu iki ayet toplam 40 adet harften oluşmaktadır. Kadir Suresinin orijinal metninin ilk 20+19= 39 adet harfi aşağıda yer almaktadır.
Elif, Nun, Elif, Elif, Nun, Ze, Lam, Nun, Elif, He, Fe, Ye, Lam, Ye, Lam, Te, Elif, Lam, Kaf, Dal, Ra, Vav, Mim, Elif, Elif, Dal, Ra, Ye, Kef, Mim, Elif, Lam, Ye, Lam, Te, Elif, Lam, Kaf, Dal
Yukarıda yer alan 20+19= 39 adet harfin ebcet değerlerinin toplamı 2019’dur
3. Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
Evet Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Çünkü bir insanın hayatı boyunca karşılaşabileceği ve tüm ömründen hayırlı en Kudretli, Allah’ın her şeye güç yettirdiği bir gece varsa bu gece Yüce Allah’ın Tüm Dünyayı aynı din çatısı altına toplamak amacı ile Kuran ı Kerim’in indirilmeye başlandığı günün gecesi değil. Tüm Dünyanın aynı din çatısı altına gireceği günün gecesidir. Yani İnsanlık filminin gala gecesi. Hz. Muhammed de Kadir gecesini tek sayılı günlerde arayın buyurmuştur. Bu bağlamda en tek gece 11.11 gecesidir. 11.11.2019
4.Melekler ve ruh her bir iş için o gece Rablerinin izni ile peyder pey inerler.
Tabi inecekler o gece İnsanlığın galası.
5.O gece fecre kadar selamettir.
Evet o gece Fecir vaktine kadar herkes için selamettir. O vakit geldiğinde ise Zalimler, haddi aşanlar ve inkarcılar için acı bir azap olacaktır.
Kadir suresinin ilk ayetinden itibaren Kuran ı Kerim’in sonuna kadar tam olarak 111 adet ayet bulunmaktadır. Bu 111 adet ayetin baştan 11. Ayeti ile 11+20+19= 50. Ayeti bu 111 adet ayetin dışına çıkarttığımızda elimizde kalan 109 adet ayetin içerisinde tam olarak 2019 adet harf bulunmaktadır.
GÖK YÜZÜNÜN AÇIK BİR DUMAN İLE GELECEĞİ GÜNÜ GÖZETLEYİN
11.11.2019 Tarihinde bu olay gerçekleşir ise Tur dağı uzay boşluğundan atmosfere giriş yaptığı andan itibaren yer çekimi kanununa maruz kalacağı için kütlesinin ağırlığına paralel ve sürekli artan bir hızla gök yüzünden yer yüzüne doğru yaklaşmaya başlayacak ancak bu yaklaşma kesinlikle sapan ile atılan bir taşın hedefine ulaşırkenki şekli gibi olmayacaktır. Tur dağı atmosfere girdiği andan kısa bir süre sonra yüksek düşme hızı ve bu hıza bağlı yüksek sürtünme kuvveti neticesinde yanmaya başlayacak yani ateş topuna dönüşecektir. Dolayısı ile bu ateş topu yeryüzüne ulaşıncaya dek arkasında sürekli ve büyük bir duman kütlesi bırakarak yol alacaktır.
Kuran ı Kerim’in 44. Suresi nin adı Duhan’dır ve bu sözcük duman demektir. Duman suresinin ilk 11 adet ayeti mealen aşağıda yer almaktadır.
Ha, Mim
Apaçık bildiren kitap hakkı için
Muhakkak ki biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz uyarıcıyız (kadir suresini hatırlayın)
Her hikmetli iş o gecede belirlenir.
Tarafımızdan emir ile hep elçiler göndermekteyiz.
Rabbinden bir rahmet olarak, o her şeyi hakkı ile işitir ve bilir.
Eğer kesin olarak inanıyor iseniz. O göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların rabbidir.
Ondan başka tanrı yoktur. Hem diriltir. Hem öldürür. Sizinde Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.
Fakat onlar şüphe içinde oynuyorlar.
O halde sen göğün aşikar bir duman çıkaracağı günü gözetle
Bütün insanları saracak acı bir azaptır.
Duman 1: İstanbul’un Kriptografize edilmiş halin ifade eden 34 sayısı ile bu sayının yansıması olan 43’ü Kullanalım. Duman suresinin orijinal metnini oluşturan harflerin ilk 34 adedi ile 43. Harfi aşağıda yer almaktadır.
İlk 34 harf: Ha, Mim, Vav, Elif, Lam, Kef, Te, Elif, Be, Elif, Lam, Mim, Be, Ye, Nun, Elif, Nun, Elif, Elif, Nun, Ze, Lam, Nun, Elif, He, Fe, Ye, Lam, Ye, Lam, Te, Mim, Be, Elif
43. harf: Elif
Yukarıda yer alan Duman suresinin ilk 34 adet harfi ile 43. harfinin ebcet değerlerinin toplamı 1441’dir.
Duman 2: Eğer bu olay gerçekleşir ise gök yüzündeki bu dumanı oluşturacak olan şeyin öznesi Tur dağıdır. Duman suresi 59 adet ayetten meydana gelmektedir ve duman suresini oluşturan bu 59 adet ayetin yalnızca bir tanesi toplam olarak 11 adet harften oluşmaktadır. Bahsi geçen bu ayet Duman suresinin 52. (Tur suresinin sure numarası) Ayetidir.
Yukarıda ifade edilen ve Duman suresi içerisinde toplam 11 adet harfe sahip tek ayet olan 52. Ayeti kenara ayırdığımızda Duman suresi içerisinde 58 adet ayet kalmaktadır. İşte bu 58 adet ayetin içerisinde toplam olarak 1441 adet harf bulunmaktadır.
Duman 3: Duman suresinin 1441. Harfi 59. Ayetin 6. Harfidir. Bu harften itibaren 19 adet harf aşağıda yer almaktadır.
Be, Elif, Nun, He, Mim, Mim, Ra, Te, Kaf, Be, Vav, Nun, Ha, Mim, Te, Nun, Ze, Ye, Lam
Yukarıda yer alan 19 adet harfin ebcet değerlerinin toplamı 1441’dir.
Duman 4: Dal, Hı, Elif, Lam harflerinden oluşan duman sözcüğü Duman suresinin içerisinde bir tek 10. Ayette yer alamaktadır.
Yukarıda ifade edilen ve 10. Ayetin içerisinde yer alan Duman sözcüğünün ilk harfinden itibaren 2019. Harf 45. Surenin 17. Ayetinin 26. Harfidir. Ve bu harfin önündeki 19+19= 38 adet harfin ebcet değerlerinin toplamı 2019’dur.
Duman 5: 10. Ayetin içerisinde yer alan Duman sözcüğünün ilk harfinden itibaren 11+11+20+19= 61. Harf Duman Suresinin 13. Ayetinin 6. Harfidir. Ve bu harfin önündeki 23(11’in kriptografize edilmiş hali) adet harfin ebcet değerlerinin toplamı 2019’dur
KARİA
Kuran ı Kerim’in 101. Suresinin ismi Karia suresidir. Karia sözcüğü “Kari” kökünden meydana gelmektedir ve şiddetli çarpmak manasını taşımaktadır. 11.11.2019 ve Tur dağı eğer gerçekten de Yüce Allah’ın bildirisi ise (ki bu kitabın içerisindekiler benim hayal ürünüm değil eğer öyle ise buyurun sizde hayal edin) Tur dağının yer yüzü ile buluşma şeklini Karia sözcüğü ile yani Şiddetli çarpışma sözcüğü ile açıklayabiliriz.
Müfessirler Karia sözcüğünü kıyamet olarak tanımlamışlardır. Bunun nedeni ise şiddetli çarpacak olan bir felaketi tasavvur etme çabasını göstermeye kalktıklarında bu felaketin kıyametten başka bir şey olamayacağı sonucuna varmalarından dolayıdır. Yapmış oldukları bu tespit Tur dağı hakkındaki bilginin o zamanın değil bu zamanın idrakına saklanmış olmasından ötürü belki en mantıklı tespit olabilir. Ancak Yüce Allah’ın Tur dağı hakkındaki gerçek hükmü Tüm insanların idrakına açıldığı andan itibaren Karia, kıyamet değil Tur dağının Dünyaya konuşudur. Ayrıca Kuran ı Kerim de zaten Kıyamet adında bir sure vardır.
Karia suresinin içerisinde 2019 adet harf yoktur. Ancak 20+19= 39 adet harf Karia suresinin içerisinde mevcuttur. Karia suresinin orijinal metnini oluşturan harflerin ilk 20+19= 39 adedi ve bu 39 adet harfin ait olduğu Karia suresinin ilk 4 adet ayeti mealen aşağıda yer almaktadır.
Elif, Lam, Kaf, Elif, Ra, Ayın, Te, Mim, Elif, Elif, Lam, Kaf, Elif, Ra, Ayın, Te, Vav, Mim, Elif, Elif, Dal, Ra, Ye, Kef, Mim, Elif, Elif, Lam, Kaf, Elif, Ra, Ayın, Te, Ye, Vav, Mim, Ye, Kef, Vav
Karia (Şiddetli çarpacak olan)
Nedir o Karia?
Karianın ne olduğunu sana ne bildirdi?
O gün insanlar çırpınıp yayılan pervaneler gibi olacak (Gördükleri manzara karşısında nereye kaçışacaklarını şaşıracaklar)
|
|
|